Sevgi Soysal’a Açılan Kapı: Tante Rosa
Sevgi Soysal; Tomris Uyar, Adalet Ağaoğlu, Sevim Burak, Firuzan gibi önemli isimlerle aynı yıllarda yazmaya başlayan, döneminin öne çıkan kadın yazarlarından. Ardında; Tutkulu Perçem, Tante Rosa, Yürümek, Yenişehir’de Bir Öğle Vakti, Şafak, Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu, Barış Adlı Çocuk gibi birbirinden değerli eserler bırakan Soysal, kırk yıllık kısacık ömrüne birçok yaratıcı çalışma sığdırmayı başardı.
Yakın çevresince çokça sevilen, hayat dolu, hazırcevap, üretken, güler yüzlü ve enerjik bir kadın Sevgi Soysal. Yaşam öyküsü de özgün yazın hayatı gibi oldukça hareketli. Gelin bu hikayeye biraz daha yakından bakalım.
Dört Nala Bir Yaşam
30 Eylül 1936 İstanbul doğumlu Sevgi Soysal, aslen Selanikli bir babayla Alman bir annenin, altı çocuğundan üçüncüsü olarak büyür. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji mezunudur. Soysal, henüz 20 yaşındayken evlenerek eşi Özdemir Nutku ile Almanya’ya taşınır. Orada Göttingen Üniversitesi’nde arkeoloji ve tiyatro dersleri alır.
Almanya’da geçen iki yılın ardından Ankara’da Alman Kültür Merkezi ve İrtibat Bürosu’nda işe başlar. Aynı zamanda Ankara Radyosu’nda da çalışmaktadır. Bir yandan edebi çalışmaları da başlamıştır. “Varoluşçuluk” akımının etkilerini taşıyan birçok öykü ve yazı kaleme alır. Bu yazılar Dost, Yelken, Ataç, Yeditepe ve Değişim gibi döneminin önemli dergilerinde yer bulur. İlk öykü kitabı olan Tutkulu Perçem 1962 yılında edebiyatseverler ile buluşur.
Bu esnada Soysal tiyatroya olan tutkusunu da kaybetmez. 1965’de Haldun Dormen’in yönettiği “Zafer Madalyası” adlı tiyatro oyununda rol alır. Bu oyunda ikinci eşi olan Başar Sabuncu ile tanışacaktır.
Tutukluluk Öncesi ve Sonrası Sevgi Soysal
Bugün kendisinden bolca bahsedeceğimiz Tante Rosa, ilk 1966 yılında Dost dergisinde tefrika edilmeye başlar. Sevgi Soysal toplamda 14 adet öyküden oluşan Rosa’yı teyzesinden ve büyükannesinden esinlenerek kaleme almıştır. Daha sonra bu öyküler kitap haline gelir ve Tante Rosa Sevgi Soysal’ın yayınlanan ikinci kitabı olur.
1970 yılına gelindiğinde ise Soysal ilk romanına yazar; Yürümek. Eser kadın-erkek ilişkisi ve evlilik teması üzerine kurulmuştur ve TRT Sanat Ödülleri Yarışması Başarı Ödülü’nü kazanır. Ancak maalesef ki 12 Mart 1971 Askeri Müdahalesince “müstehcen” bulunur. Eserleri toplatılan Sevgi Soysal tutuklanır.
Yaşadığı bu olumsuz deneyim eserlerinin konularını başka bir yöne çevirmesine sebep olur. Artık ilişkiler yerine daha çok siyasi ağırlıklı yazılar yazar. Ancak tüm eserlerinde kadın yine başroldedir.
1971 yılında Sevgi Soysal Anayasa profesörü olan Mümtaz Sosyal ile evlenir. Mümtaz Soysal o esnada komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle Mamak Cezaevinde tutukludur. Kısa bir süre sonra Sevgi Soysal da ikinci kez tutuklanır. 8 ay süren bu tutukluluk sırasında da Yenişehir’de Bir Öğle Vakti kitabını kaleme alır.
Henüz 39 yaşındayken yakalandığı kanser sebebiyle birçok ameliyat geçirmek zorunda kalır Sevgi Soysal. Bu süreçte en büyük destekçisi eşi Mümtaz Soysal olur. Tedavi amaçlı gitmiş olduğu Londra’da da hastalığına çare bulunamaz. Üzerinde çalıştığı son eseri olan Hoş Geldin Ölüm’ü tamamlayamadan 22 Kasım 1976 yılında Türkiye’de hayata veda eder.
Sevgi Soysal’ın sadece yaşam öyküsü bile çok şey anlatır bizlere. Ancak gerçek Sevgi’yi tanımak için onun birer parçası olan eserlerini yakından incelemek gerekir. Kızı Funda Soysal İletişim yayınlarından çıkan Tante Rosa baskısının önsözünde şöyle der;
”Bu, Sevgi Soysal’ın ilk kitabı değil, ne de en başarılı, en bilinen romanı. Ama Tante Rosa, Sevgi Soysal ile ilk kez buluşacak okura, onu tanıtmak için en doğru kitap olabilir.”
Bu önerme oldukça ilgi çekici ve incelemeye değer. Bu sebeple yazının geri kalanında Sevgi Soysal’a biraz daha yakınlaşmak istiyoruz. Bunun için de Tante Rosa’yı detaylıca inceleyeceğiz.
Rosa’da Sevgi Soysal’ı Aramak
Daha önceden belirttiğimiz gibi Tante Rosa birbiriyle bağlantılı 14 öyküden oluşmakta. Öyküler kahramanımızın –ki antikahraman demek sanırım daha doğru olur- çocukluğuyla başlar ve ölümüyle son bulur. Bu noktada bir bildungsroman örneği ile karşı karşıya olduğumuzu düşünsek de Sevgi Soysal’ın Rosa’sı sonunda o beklenen olgunlaşarma ve bilgeliğe erişemez.
Rosa hayatı boyunca hayaller kurar, hayallerinin peşinden gider ancak sonuç hep hüsrandır. Yaşamı boyunca gösterdiği tüm çabalar başarısızlıkla sonuçlanır. Bir yandan başına gelenlerle üzerken diğer bir yandan da absürtlükleri ile okuyucuyu güldürür Rosa.
Sevgi Soysal bu öyküleri teyzesi ve büyükannesinden esinlenerek yazdığını söyler ve ekler:
“…aslında Tante Rosa ne büyükannemin, ne de teyzemin yaşantılarını anlatır. O, büyükannemden başlayıp bende biten bir çizgidir. Küçükten bildiğim bir benzeme korkusudur; okuduğum bir mektup; bir iki soluk fotoğraf; anımsadığım bir şarkı; birkaç damla gözyaşı; kendi deneyimlerimde yeniden yakaladığım gülünçlükler; saçmalardır. Çocukluğumda, kabahat işledikçe onun bunun yaptığı benzetmelere duyduğum unutulmuş öfkedir.”
“Yanlışa Verilen Ad” Tante Rosa
Kitabımız Rosa’nın henüz on bir yaşındayken at cambazı olmayı hayal etmesiyle başlar. Daha sonra bu hayalinden vazgeçse de içindeki prensesi hiçbir zaman öldürmez. Gönderildiği rahibe okulunda “arzularına gem vuramayan günahkar” olarak yaftalanır.
Rosa buna da aldırmaz çünkü o bir prensestir. “Prensesler hangi yasayı çiğnerlerse çiğnesinler bir şeycikler olmaz, çünkü bir gün prens atla gelerek prensesi kurtaracaktır.” Sonuç olarak Rosa, rahibeler okulundan kovulur ve annesinin yanına döner.
Eve dönüşünün ardından yıllar geçer. Planlamadığı bir şekilde hamile kalmıştır, evlenmek zorundadır. İstemeden yaptığı bu evliliğe dayanamayıp hem kocasını hem de çocuklarını terk eder. Bu nedenle Katolik Kilisesi Rosa’yı aforoz eder.
Yaşamının geri kalanında dinle olan ilişkisini keser. Hatta öldüğünde öğreniriz ki pasaportunda ”Dinsiz” olarak kayıtlıdır. Bu kaçış sonrası kendine yeni bir hayat kurar: gazete bayii açar ve yeni bir evlilik yapar. Kocası ölünce de çocuklarıyla mezar bakım işi kurar, o iş de zamanı gelince son bulur. Rosa yine kendini yeni başlangıçlar ararken bulur.
‘‘Tante Rosa hiçbir zaman acı çekmedi denebilir. Ama yaşamak zorunda olmak, sürdürmek, ısrar etmek. Bu Tante Rosa demektir.’’
”Sizlerle Başbaşa” dergisinde gördüğü bir evlilik ilanının peşinden İngiltere’ye gider. Orada müstehcen bulunduğu için kapı dışarı ederler Rosa’yı. Döndüğünde evini pansiyona çevirir, o iş de yürümeyince bir tuvalet önünde hem vestiyerlik yapar hem de tuvalet temizlikçiliği. Bu işten sıkılınca istifa eder.
Yeni işi ilkinden iyi değildir. Genelevde kasaya bakmaya başlar. Burada ise ahlaksızlıkla suçlarlar onu ve yaka paça kovarlar. Bu arada artık yaşlanan, iş bulamayan Rosa bu sefer de kapı kapı gezer, şişe kapağı toplar. Rosa hayatı boyunca hem iş hem eş arar.
“Tante Rosa; iş aramak demektir. Âşık ve koca aramak demektir. Âşık ve koca, âşık ve koca’’
Rosa’nın hayatında değişmeyen tek şey kurduğu hayallerdir. Çocukken prenses olduğunu, şimdiyse düşes olduğunu düşler. Yaşlanan Rosa ardında birçok evlilik, çocuk, iş denemeleri, kazanılan ve kaybedilen savaşlar bırakır.
‘’Rosa ki şu şartlarda da bu şartlarda da yaşar. O Rosa ki acıklı da gülünç de olabilir. O Rosa ki ne bir nokta ne de bir virgüldür. O Rosa ki başkası tarafından verilmiş bir ad, başkası tarafından çektirilmiş acılardır. O Rosa ki beceriksizliklerde ısrardır. O Rosa ki kimseye bir şey öğretemeyip, kimseden bir şey öğrenmeyendir.’’
Rosa’nın ölümü bile toplum değerlerini tiye alır. Uzun bir süre yakınlarına ulaşılamadığı için tabutu birçok yetkili kurum arasında gider gelir. En sonunda yakılan cenazenin külleri, bir vazo içerisinde büfenin üzerine konur. Ancak Rosa’nın kedilerinden biri vazoyu devirir, diğer kedi de bunu fırsat bilerek küllerin üzerine işer.
Kitaptan Beyaz Perdeye Rosa
Oldukça yaratıcı ve döneminin ilerisinde bir dille yazılan Tante Rosa günümüzde Sevgi Soysal’ın en çok ilgi gören eseri olmaya devam ediyor. Bu eser ile Sevgi Soysal’ın muzip, zeki ve özgün yazarlığını gayet net görebiliyoruz. Kitap tüm eleştirilere rağmen döneminde de oldukça ilgiyle karşılanır. Bu ilgi kitabın beyaz perdeye uyarlanmasını sağlar.
1992 yılı yapımlı film “Seni Seviyorum Rosa” adı ile gösterime girmiş olup, Rosa karakterini başarılı oyuncu Sumru Yavrucuk canlandırmıştır. Sumru Yavrucuk canlandırdığı bu karakter ile 28. Altın Portakal Film Festivalinde En İyi Kadın Oyuncu ödülüne layık görülmüştür. Aynı zamanda Ertunç Şenkay ise En İyi Görüntü Yönetmeni ödülünü almıştır.
Rosa’dan Bize Kalanlar
Kitabı genel olarak ele alacak olursak Rosa’nın en büyük şansızlığı kadın olmasıdır belki de. Toplumun ona dayattığı kurallara, sınırlara başkaldırmaya çalışsa da kadın kimliği onun yenilgilerini sanki daha üzücü, daha trajik kılmaktadır. Sevgi Soysal eserinde sadece kadının toplumdaki tekliğini, yalnızlığını ele almaz. Adeta başlı başına bireyin toplum karşısındaki savunmasızlığını da vurguluyor gibidir.
Rosa yaptığı her hareketi, tercihi ile toplum normlarına ters düşmektedir. Aldığı her yenilgiyi aykırılıklarının bir sonucu sanabilirsiniz. Ancak Rosa buna aldırmadan, yaşamın dayattıklarına başkaldırmaya devam eder. O her düşüşten aynı neşeyle kalkmayı bilir.
Bu yeni başlangıçlarda ise kendine olan sevgisi ve inancı azalmaz, aksine artarak devam eder. Yine kendine özgü yeni bir yol çizer ve emin adımlarla o yolda ilerler. Toplumun “elalemin” sözleri, dışlamaları, yargıları onun için önemli değildir. Kendisi ile ilgili en iyi eleştiriyi de yine kendisi yapar. O hem kendini motive eder, hem de yerden yere vurur.
İnsanların ”aykırılık” olarak nitelediği şeyler Rosa için gayet olağan şeylerdir. Ne iş hayatında ne de evliliklerinde istikrarlı olabilmiştir. Ama yine de aşkı da parayı da aramaya devam eder. Yürümediğini gördüğü anda işini, evliliğini, hatta çocuklarını bile arkasında bırakabilir.
Yayınlandığı dönemde Türkiye’de ”toplum değerlerine yabancı” eleştirisi alma sebeplerinden biri de budur belki de. Tante Rosa’nın öyküleri Almanya’da geçer ve o dönemki Türkiye için oldukça modern bir bakış açısı ile yazmıştır Sevgi Soysal.
Bir kadının eşini, çocuklarını arkasında bırakarak kendine yeni bir hayat kurma fikri aykırı bulunmuştur. Eserin toplumumuza yabancı kaldığı, değerlerimizi yansıtmadığı konusunda döneminde çokça eleştirilmiştir.
Sevgi Soysal mı, Rosa mı Demeli?
Ancak eserin günümüze artan bir ilgiyle ulaşmış olması Sevgi Soysal’ın ne kadar ilerici bir dil kullandığının en büyük kanıtıdır. Funda Soysal’ın belirttiği gibi ”Gerçekte, kadına böyle bir yaşam alanı tanımayan bir toplum için Tante Rosa, Alman olduğu için değil, özgürlüğünü sahiplenen bir kadın olduğu için yabancıdır.”
Hem filmi hem de kitabı ile Rosa ile Sevgi Soysal, sizi toplumsal dayatmalara kulak asmadan kendi kalbinizden geçenleri yaşamaya davet ediyor. Bu davete elbette icabet etmek zorunda değilsiniz. Elbette Rosa’nın hatalarını, kayıplarını, kendince doğrularını, yanlışlarını da benimseyecek değilsiniz.
Ancak şu hayatta yenileceksek de kadın kimliğimizden dolayı değil, aksine kadın kimliğimizi ve özgür irademizi sahiplenerek yenilmek çok daha şiirsel olmaz mıydı?
‘‘Biz unutmak için, kaçmak için soyunanlardandık, kaçmak için. Oysa hatırlamak için soyunulur, hatırlamak için, yüzyıllardan beri unutulanları hatırlamak için. Neyin olmadığını, neyin olamayacağını, hatırlamak için, yeniden başlamaya gücü olmak için, seçim yapmak için, seçim yapabilecek açıklığa kavuşabilmek için. Hayır demek için, evet demek için, başkaldırmak için, yakıp yıkmak için, barış için soyunulur, soyunulur.’’