Aftersun: Hatırlama Sineması
Aftersun, Charlotte Wells’in ilk uzun metraj filmi. Başrollerinde Paul Mescal ve Frankie Cario yer alıyor. Aynı zamanda Frankie Cario’nun da ilk oyunculuk performansı. Film açılışını Cannes Film Festivali’nde Eleştirmenler Haftasında yaptı. Cannes’dan da “Jüri Özel Ödülü” ile döndü. Aftersun, şu günlerde Mubi’den izlenebiliyor. Gelin şimdi bu muhteşem filmi beraber inceleyelim.
Hafıza Sineması
Aftersun, bir baba kızın beraber çıktığı Türkiye tatilini konu alıyor. Fakat bu lineer bir tatil anlatımı değil. Filmi kız çocuğu olan Sophie’nin hatırladığı haliyle izliyoruz. Bu anlamda da “hafıza sineması” dediğimiz sinemaya belki de bu konuda yapılmış en iyi filmlerden birini bırakıyor.
Filmle beraber Sophie’nin yetişkin halindeki zihninde biz de dolaşıyoruz. Tıpkı hafıza gibi film de boşluklarla ilerliyor. Sophie’nin net bir şekilde hatırladığı anlarda ellerinde sürekli gezdirdikleri babasının ona hediyesi olan kameranın da etkisi büyük.
Filmin içerisinde adeta kamera da başrol oyuncuları kadar önemli bir yere sahip. Kamera, adeta tüm o anılara tanık olarak orada duruyor.
Filmde geçmiş kadar önemli bir diğer mekân ise günümüzdeki Sophie’nin zihninin hayal mekânı ya da fantezi mekânı. Burada da ışıklandırmadan tahmin edeceğimiz üzere bir disko görüyoruz. Sophie o disko içerisinde dans ediyor. Yer yer de karşısında o tatilde bıraktığı haliyle bıraktığı babasını görüyor.
Sophie, tüm o geçmişi ve tatili hatırlama anlarının arasında kendi zihnine kayıyor. O tatilde dans etmeye utanan kız çocuğunu, babasının yaşlarında dans ederken görüyoruz. Bu mekânın bu şekilde oluşturulması, bize filmin anlatımını güçlü kılan öğelerden birini veriyor. “Sophie’nin hayal dünyası” diyeceğimiz bu yer, filmin içinde bizim de sık sık sığınmak isteyeceğimiz yerlerden biri haline geliyor.
Aftersun’ı bu kadar güçlü bir film yapan en önemli şey izleyici üzerinde kurduğu güç. Adeta seyirci olarak filmi angaje olarak izliyoruz. Sadece izler halde kalmamızı mümkün kılmıyor. Tam aksine bizi kendi tecrübelerimizi, kendi anılarımızı, tatillerimizi hatırlamaya itiyor.
Film ekrandan taşarak, bizim zihnimizin kıvrımlarına da sızıyor. Seyirci olarak sizi izleme deneyiminin ötesine savuruyor. Ekrandaki imgeler, anlar ve hisler sizi kendi hayatınızda bir şeyleri hatırlamaya zorluyor.
*** Yazının bundan sonrası izlemeyenler için tat kaçırıcı detaylar içerebilir. ***
Aynı Gökyüzünün Altında
Sophie ve Calum’un sıradan bir baba kız tatili gibi başlayan tatili, film devam ettikçe katman katman açılmaya başlıyor. İki karakteri de tanımaya, normal hayatlarını tahmin etmeye başlıyoruz. Her ne kadar aralarının çok iyi olduğunu anlasak da tanımlanamayan bir mesafe olduğunu da görüyoruz.
Sophie’nin babasına karşı ne denli büyük bir sevgi duyduğunu her fırsatta göstermesi, Calum’un ise bu sevgi karşısında adeta ne yapacağını bilemez bir halde duruşu filmin çoğu yerine siniyor. İkisinin sahilde olduğu bir anda Sophie, gökyüzüne bakarak bazen babasının özlediğinde gökyüzüne bakınca rahatladığını söylüyor. İkisinin de aynı gökyüzünü paylaşıyor olmasının ona iyi geldiğini söylüyor. Bu sahne ile çok da görüşemediklerini anlamış oluyoruz.
Baba karakteri olan Calum’u biz de aslında Sophie’nin anlayabildiği kadar tanıyoruz. Hayatıyla ilgili çok fazla şeyi yola koyamadığını, bir nevi savrulduğunu fark ediyoruz. Film devam ettikçe de aslında Calum’un büyük bir depresyonla baş ettiğini kavrıyoruz.
Calum kolundaki alçıyı çıkarmaya çalışırken Sophie, kolunu kırarken canının acıyıp acımadığını soruyor. Calum da hatırlamadığını söylüyor. Filmin ortalarında kırılma anı sayılabilecek o geceden sonra Sophie yine kolundaki çiziği sorduğunda Calum hatırlamadığını söylüyor.
Hayatının belli yerlerinde hatırlamayacağı şeyler yaşayan ve belli ki bunu sık sık yaşayan biri olarak Calum’un hayatını tahmin etmemiz zor değil. İşte tüm bu boğuşmalar içinde sadece kızı için mutlu olmaya, dik kalmaya çalışan bir babanın hislerini anlıyoruz.
Sophie’nin babasına karşı olan yaklaşımında da büyük bir şefkat ve merhamet görüyoruz. Babasını acısının karşısında bir yanda çaresiz kalan bir yandan da sevgisiyle onu ayağa kaldırmaya çalışan bir tarafını görüyoruz.
Filmin kırılma anı olan o gecede de Sophie ve Calum adeta rollerini değiştiriyor. Sophie, odaya girip babasının üzerini örtüyor. Daha sonra da Calum’un baba yatağı olarak kendisine ayırdığı yatağa yatıyor.
Bu sahnede kamera yavaşça yere iniyor. Sonraki sahnede ise o tatilde babasının aldığı halıya basan yetişkin Sophie’yi görüyoruz. Ağlayan bebeğinin yanına gitmek için kalkıyor. Adeta kurgu harikası olan bir sahneydi.
Gamsız Hayat
Aftersun, sinemanın gücünü çok iyi kullanan bir film. Anlatımını kurduğu çoğu şeyi sadece kamerayı çevirdiği yerlerle, kamerayı tuttuğu açıyla kurabiliyor. Bu sahnelerin üzerine herhangi bir şey söylemeye gerek bile duymuyor.
Filmin başında çekilen görüntülerin piksel piksel ayrılması ve daha sonra birleşimi filmin özeti gibi bir sahne aslında. Film boyunca çekilen tüm o videolar, çekilen fotoğraflar o anı sonsuz kılmaya çalışıyor. Tüm o videoların hüznü de tam olarak buradan geliyor. O anın bir daha geriye gelmeyecek olmasından.
Ünlü yönetmen Andre Tarkovski “mühürlenmiş zaman” kavramını sinemayı anlatmak adına kullanılıyor. Sinema kendi anlatım diliyle adeta zamanı mühürlüyor. İşte film boyunca çekilen tüm o videolar da aynı şeyi yapıyor. O anı mühürlüyor. Hatırlamak istediğimiz her an bizi orada bekliyor.
Filmin belki de en etkileyici sahnelerinde biri, Sophie ve Calum’un polaroid fotoğraf çekildikleri ve arka planda Candan Erçetin’in Gamsız Hayat şarkısının çaldığı anlardı. Kameranın polaroid fotoğrafa olan odağı ile fotoğrafın gittikçe karardığı ve biraz önceki anın ortaya çıktığını izliyoruz.
Bir yanda da o anın geçip gidişini o anki sohbetin değiştiğini izliyoruz. Elimizden kayıp giden, tutamadığımız o anı anlatan muhteşem bir sahne.
Filmin içerisine sinen Calum’u tek gördüğümüz her sahnede bir tekinsizlik hissi seyirciye geçiyor. Yalnız kaldığı her an, denize yürüdüğünde, balkonda ayağa kalktığında kendine bir şey yapabilirmiş gibi bir hisle doluyoruz. Calum’un başına her an bir şey gelebilirmiş gibi bir tedirginlik ile izliyoruz.
Sophie de babasından ayrı geçirdiği o gecede bir nevi büyümeyi keşfediyor. İlk öpücüğünü yaşıyor. İnsanları izliyor. Tüm bu sahnelerde diyalogsuz geçen birçok sahne ile Sophie, sadece mimikleri ve bakışlarıyla oynuyor.
İlk oyunculuğu olan birinin bu derece iyi performans göstermesi gerçekten takdire şayan. Sophie, tüm sahnelerde resmen parlıyor. Her anıyla, tüm sahiciliği ile müthiş bir oyunculuk gösteriyor. Tüm o hisleri bazen sadece bakışları ile seyirciye aktarabiliyor.
Aftersun: Teknik analiz
Film hikâye anlatımını etkileyici bir şekilde kursa da aslında sırtını görüntü yönetimi ve kurguya yaslıyor. Görüntü yönetmeni Gregory Oke, filmin parlayan yıldızların biri. Her sahne filmin diline çok iyi bir şekilde hizmet ediyor. Karakterlerin yansıtılması da hikâyeden çok görüntüler ile yapılıyor.
Sophie’nin yakın plan sahnelerini görebilirken, Calum’u genelde uzak planlar ile görüyoruz. Bir yere kadar ona yakınlaşabilsek de genel olarak Calum’u hep uzak planlar ile izliyoruz. Devamlı olarak ona mesafeliyiz. Sophie’yi ise tüm hisleri ile anlamaya açık bir şekilde izliyoruz. Onun gözünden babasına baktığımız sahnelerde bile anlamlandıramadığımız çok şey oluyor.
Aftersun’ın yönetmenin ilk filmi. İlk filmlerde genelde odaklanılan hikâye ve geride kalan teknik kısımlar olur. Fakat bu filmde teknik açıdan kusursuz bir iş var. Özellikle kurgu, filmin hikayesine çok iyi bir şekilde yapılıyor. Kurgu açısından en önemli sahne de filmin son sahnesi. Filmin şüphesiz en iyi sahnesi.
Hatta “ölüm” üzerine çekilmiş en iyi sahnelerden biri ve bu sahnede hiç kesme kullanılmadan bir anlatım oluşturulmuş. O yüzden de bütünlük açısından mükemmel bir sahne izliyoruz. Sophie’nin babasını son kez gördüğü ve babasının o sahneden sonra onun o zihnindeki yere gittiği sahne kapanışıyla bizi büyük bir duygu sağanağı ile yalnız bırakıyor.
Filmin renkleri ve sesleri tam olarak doksanların atmosferine uygun bir şekilde oluşturulmuş. O otelin içi, bahçesi, diğer oyuncular ile sanat yönetimi müthiş bir şekilde tasarlanmış. Ses kullanımı da filmin güçlü taraflarından biri. Atmosfer yaratımı açısından ses kullanımı hep büyük bir ustalıkla yapılmış.
Aynı zamanda nostalji hissinden kaynaklı da mekanla kurulan ilişki de filmin içerisinde önemli bir yere sahip. Havuz ve odanın yerleşimi dahil zihinlerimize kazınacak şekilde tasarlanmış. Adeta kendinizi doksanlarda bir otelde hissediyorsunuz.
Aftersun: Sonuç
Aftersun son yılların en iyi filmlerinden biri. Sinemanın tüm imkanlarını mükemmel bir şekilde kullanan bir film. Bir baba kız hikâyesi bir tatili hatırlama üzerinden bir anlatım kursa da aslında insana dair çok şey söylüyor.
Yarattığı duyguların sahiciliği film bittikten uzun süre sonra da sizinle yaşamaya devam ediyor. Filmin son sahnesi, sinema tarihinin en iyi sahnelerinden biri. Seyirciye filmin biriktirdiği tüm duygularla beraber adeta bir climax yaşatıyor. Yönetmenin bundan sonraki işlerini şimdiden çok merak ediyorum. Aftersun, her şeyiyle 2022’nin en iyi filmlerinden biriydi.