Doğum Sırası Kişiliğimizi Etkiler mi?
Doğum sırası, Alfred Adler’in öne sürdüğü ve bireyin kişiliğini etkileyen bir unsur olarak literatürde yer edinen bir kavram.
Kişilik gelişimi konusunda ortaya sürülen pek çok fikir ve teori bulunmakta. Bunların her biri farklı etken, değişken ve unsura dikkat çeker.
Bugün hala üzerine araştırmalar yapılan ve terapi tekniklerinde kullanılan doğum sırası teorisi, bireyin doğum sırasına ve kardeşleriyle olan ilişkilerine odaklanır. Bu doğrultuda bireyin kişiliğini ve doğum sırasının kişilik üzerindeki etkilerini anlamaya çalışır.
Doğum sıramız, kim olduğumuz, hayatımızı nasıl sürdürdüğümüz, hangi özelliklere sahip olduğumuz ve neyi nasıl yaptığımızı gerçekten etkiliyor mu? Gelin yakından bakalım.
Kişilik ve Kişilik Psikolojisi
Kişilik ve kişilik gelişimi çalışmaları, yüzyıllardır araştırmacıların, psikologların ve bilim insanlarının ilgisini çeken bir konu.
Kişiliğimiz, bizi biz yapan bir dizi özellik, düşünce, davranış ve duygu kalıplarını içerir. Dolayısıyla bireylerin dünyayı nasıl gördüğü, nasıl algıladığı ve onunla nasıl etkileşime girdiği konusunda önemli bir rol oynar.
Kendimizi nasıl gördüğümüz ve başkaları ve çevremizdeki dünya hakkında neye inandığımızı etkileyen tüm düşünceleri, davranış kalıpları ve sosyal tutumları kapsar kişiliğimiz.
Amerikan Psikoloji Derneği (APA), kişiliği şöyle tanımlar:
“Kişilik, temel özellikler, ilgi alanları, dürtüler, değerler, benlik kavramı, yetenekler ve duygusal kalıplar dahil olmak üzere bir kişinin hayata benzersiz uyumunu oluşturan kalıcı özellikleri ve davranışı ifade eder. Çeşitli teoriler, kişiliğin yapısını ve gelişimini farklı şekillerde açıklar, ancak hepsi kişiliğin davranışı belirlemeye yardımcı olduğu konusunda hemfikirdir.”
Kişilik psikolojisi, bireysel özelliklere katkıda bulunan faktörleri anlamaya, kişiliklerin nasıl gelişip değiştiğini keşfetmeye çalışır. Kısaca, ilişkilerimizden yaşam tarzımıza kadar her şeyi etkileyen ve bizi eşsiz yapan kişiliğimizi derinlemesine inceler.
Doğum Sırası Teorisi
Kişiliğimizin nasıl oluştuğu, şekillendiği, uyum sağladığı ve çevreden nasıl etkilendiğine dair onlarca teori bulunmakta. Bunlardan biri, psikoloji tarihinde önemli yer edinen Adler’in öne sürdüğü teori.
Alfred Adler, bir önceki yazımda detaylıca bahsettiğim gibi, bireyin yaşamının sosyal ve toplumsal yönlerinin, içsel düşünceler ve duygular kadar önemli olduğuna inanıyordu. Ona göre, aile, toplumsal ve sosyal faktörler, bireyin kişilik gelişiminin yapı taşları.
Adler’in bu fikir ve düşünceleri, çocuk gelişimine kadar ulaştı ve 1900’lerin başında doğum sırası teorisini geliştirdi.
Bu teori, bir çocuğun doğduğu sıranın onun gelişimini ve kişiliğini önemli ölçüde şekillendirdiğini ileri sürer. Bu doğrultuda doğum sırasının, ilk doğan çocuklardan en küçük çocuklara kadar çocukların davranış, düşünce ve kişiliğini nasıl etkilediğini açıklar. Örneğin, ilk doğan çocuklar belirli bir dizi kişilik özelliğine sahipken, tek çocuklar başka özelliklere sahiptir.
Adler’e göre, aynı ailede büyüyen her çocuk farklı deneyimler yaşar ve psikolojik durumları da farklıdır. Ayrıca çocuğun kendisi ve durumu hakkındaki görüşü ile algısı, tutum seçimini belirler.
Bununla birlikte Adler, aileler daha az rekabetçi ve demokratik ve daha işbirlikçi tutum sergilediğinde doğum sırası farklılıklarının ortadan kalkmaya başlayacağını belirtir.
Öne sürülen teori tabi ki, mutlak bir belirleyici değil. Her birey kendine has özellikler barındırır ve farklı hayatlar yaşar. Farklı ebeveyn tutumlarına maruz kalmak, sosyal ve ekonomik konum gibi çeşitli faktörler, kişilik üzerinde değişkenlik oluşturur.
O nedenle, bu teorinin doğru olduğuna dair kesin konuşabilmek için hala araştırmalar yapılmakta. Fakat birbirinden farklı eşsiz insanlar olsak da, bazı özelliklerimiz benzerlik taşır. Günümüzde de doğum sırası teorisine inanan ve bunu kişilik farklılıklarını açıklamak için kullananlar bulunmakta.
Adler, doğum sıramız ve sahip olduğunuz kardeş sayısının potansiyelimizi ve kişiliğimizi etkilediğini açıklarken beş farklı doğum sırası pozisyonu üzerinde durur.
Bunlar; ilk çocuk, ikinci veya ortanca çocuk, en küçük çocuk ve tek çocuktur.
İlk Çocuğun Kişilik Özellikleri
Adler, doğum sırası teorisinde tanımladığı beş farklı grubun belirli özelliklere sahip olduğuna belirtir.
Bu gruplardan ilki, genellikle kardeşlerinin doğumundan önce ailesinden ve çevresinden büyük ilgi gören ilk çocuktur. İlk kez ebeveyn olan bireyler, çocuklarına fazla ilgi gösterme eğiliminde olur.
Bir süre sonra kardeşi doğan ilk çocuk, artık ilgi odağı olmadığı için çoğunlukla sıkıntı yaşar. Sevilmediğini ve ihmal edildiğini düşünür. Adler bunu, ilk çocuğun tahttan indirilmiş hissetmesi olarak yorumlar. Bu nedenle, ebeveynlerin dikkat ve ilgisini yeniden kazanmak için iyi veya kötü davranışlar gösterebilir.
Bununla birlikte, ebeveynler ilk doğan çocuğu daha büyük, daha güçlü ve daha deneyimli görür. Genellikle ilk çocuktan kardeşlerine örnek olması ve sorumlu davranması gibi beklentileri olur.
Bunlar, ilk doğan çocuğa güç ve üstünlük duygusu verir. Araştırmalara göre, en büyük çocukların liderlik becerileri ve kontrol duyguları yüksek oluyor. Aynı zamanda otoriter olmaya yatkındır
Ayrıca ilk doğanların yüksek zeka düzeyine sahip olduğu ve dışadönüklük testlerinde en yüksek puanı aldığı da araştırmalarca kanıtlanmış.
Güvenilir, dikkatli, kontrolcü, otoriter olarak tanımlanır ilk doğan çocuk. Bu özellikleri göstermesinin nedeni güç arayışı, küçük kardeşlere örnek olma görevi ve ebeveynlerini memnun etme arzusu olarak belirtilir.
Adler bunların yanında, ilk çocuğun birçok sorumlulukla ve eski ayrıcalıklı konumunun kaybıyla başa çıkmaya çalışırken, ileriki yaşlarda madde bağımlılığı veya duygusal sorunlar yaşama olasılığının yüksek olduğunu ileri sürer.
İkinci/Ortanca Çocuğun Kişilik Özellikleri
İkinci doğan ve ortanca çocuklar, ebeveynlerinin ilk doğanlara gösterdiği ilgiyle hayatlarına başlarlar.
Büyük kardeşini bir rol model olarak görür ve ona yetişmeye çalışırlar. Daha rekabetçi davranır ve bazen ilk çocukta olmayan yetenekleri geliştirmeye çabalarlar. Örneğin, büyük kardeşinin spor rekorlarını kırarak veya daha iyi notlar alarak yaparlar bunu.
Bunun yanında asi davranışlarda bulunma olasılıkları olduğunu belirtir doğum sırası teorisi. Bağımsız davranıp başkalarının desteğine ihtiyaç duymadan hareket edebilirler.
İkinci çocuğun kişilik gelişimi, büyük çocuğun kendisine karşı tutumunu nasıl algıladığına göre şekillenir. Eğer bu tutum düşmancaysa ikinci çocuk yüksek derecede hırslı veya cesaretsiz bir kişilik geliştirir.
Ortanca çocuk, en büyük veya en küçük gibi bir sıfata sahip olmadığı için aile dinamiğinde kendisine yer bulmaya çalışır. Kendisinden sonra doğan kardeşi nedeniyle, en küçük çocuk statüsünü kaybeder ve hayatın adaletsiz olduğunu düşünür. Sevilmediğini veya dışlandığını hissedebilir.
Adler, yaşadıkları bu sıkıntılara “ortanca çocuk sendromu” der. Adler’e göre ortanca çocuklar genellikle büyük ve küçük kardeşleri arasında sıkışmış hissederler.
Diğer yandan, uzlaşmadan zevk alırlar. Aile üyeleri arasında uzlaşma sağlayabildikleri için soğukkanlı olabilirler. İlk doğanlara göre, daha adil ve bağışlayıcıdırlar. Dışa dönük, girişken ve sosyaldirler. Genellikle farklı yaşlardaki insanlarla kolaylıkla ilişki kurarlar.
En Küçük Çocuğun Kişilik Özellikleri
En küçük çocuk, ailenin bebeğidir ve bu konumu asla kaybetmez. Bunun sonucunda ebeveynler ve ailedeki büyük kardeşler tarafından şımartılabilir.
Diğer aile üyelerine kıyasla güçsüz ve deneyimsiz olduğu için aşağılık duygusu geliştirme olasılığı yüksektir. Bu da en küçük çocuğu sürekli kendini kanıtlamaya çalıştığı bir konuma getirir.
Adler, bu senaryonun en küçük çocuk için iki sonuçtan birine yol açacağına inanır: Ya ailenin en yetenekli üyesi olur ya da yeterli özgüveni yoksa kendisini diğer aile üyelerinden çeker.
Birkaç büyük rakibin varlığıyla karşı karşıya kalan en küçük çocuk, oldukça hırslı ve yüksek motivasyona sahip olma eğilimindedir. Genellikle, bir bilim insanı ailesindeki tek müzisyen olma gibi benzersiz bir yol izler.
Yaratıcı, neşeli, dışa dönük ve hırslı tanımlanan en küçük çocuk genelde, en iyi müzisyen, en yetenekli sanatçı ya da en hırslı öğrenci olur.
Bunun yanında, kendisini tanımlayabilecek ve büyük kardeşlerinden ayırabilecek bir şey bulmaları gerektiği düşüncesiyle, yeni deneyimlere en açık olanlardır ailenin en küçükleri.
Tek Çocuğun Kişilik Özellikleri
Adler’in doğum sırası teorisi, tek çocukların çoğunlukla “mucize bebek” olduklarını ileri sürer. Ebeveynler, ilk ve tek çocuklarına yoğun ilgi ve sevgi göstermeye meyillidir. Bu durum, çocuğun şımartılmış olmasına yol açabilir. Aileden gördükleri ilgiyi yaşamın ileriki dönemlerinde de arama olasılığı vardır.
Tek çocuk tek odak noktası olduğundan anne baba aşırı korumacı olabilir. Genellikle bu durum, çocuğun onlara güçlü bir bağımlılık geliştirmesiyle sonuçlanır.
Doğduğu andan itibaren etrafı yetişkinlerle çevrilidir tek çocuğun. Yetişkinlerle birlikte büyüdüğü için yaşına göre olgun davranması ve “küçük yetişkin” gibi konuşup hareket etmesi mümkün. Aynı zamanda akranlarıyla anlaşmakta sorun yaşar ve kendinden büyüklerle arkadaşlık kurar.
Ebeveynlerini, kıyafet veya özel alanlarını kimseyle paylaşmak zorunda kalmaz. Bu nedenle ileriki yaşlarda paylaşma konusunda zorluk yaşayabilir.
Esnek olmaya ve başkalarıyla tartışmaya alışkın olmadıkları için inatçı olmaya yatkındır. Bunların yanı sıra, kendinden emin, gayretli, mükemmelliyetçi ve liderlik gibi özellikleri taşır tek çocuk. Ayrıca bağımsızdır, üretken, zeki ve başarılı tanımlanır.
Teori, Gerçeği Yansıtıyor mu?
Alfred Adler tarafından yüzyılı aşkın bir süre önce oluşturulan doğum sırası teorisi, doğum sıramızın kişilik gelişimimizde büyük ve önemli rol oynadığını öne sürer. Teori, doğum sırası ve kardeş sayısının bir çocuğun potansiyelini ve kişiliğini nasıl etkilediğini açıklar.
Adler, doğum sırasının etkisinin kesinlik değil sadece bir eğilim olduğunu vurgular. Teorisinde sıraladığı kişilik özellikleri kesin ve net değildir; bireyler arasında değişkenlik gösterir.
Çocukluğu kişiliğin gelişiminde kilit bir dönem olarak görür Adler. Psikopatolojiyi önlemenin en iyi yollarından birinin, bir çocuğu kendisini ailenin eşit ve değerli bir üyesi olarak düşünmesi için eğitmek olduğunu belirtir. Bu yaklaşımın aşağılık veya üstünlük kompleksi gelişimini en aza indireceğini söyler.
Pek çok insan bu teoriyi psikoterapötik amaçlarla incelemeye ve kullanmaya devam etmekte. Ancak bu teorinin geçerliliği ile ilgili araştırmalar sınırlı ve çelişkili. Bazı araştırmalar, doğum sırasının kişilik üzerinde belirli bir etkisi olduğunu söylerken bazıları herhangi bir etki bulamamakta.
Doğum sırası, insanların eğilimlerinden kariyer ve ilişkilere kadar kişiliğin bazı kısımlarını açıklayabilir, ancak kişiliğin gelişiminde diğer faktörler de önemlidir. Sosyoekonomik durum, ebeveyn tutumları ve cinsiyet rolleri gibi birçok faktör, bireyin kişiliğini şekillendirmeye katkı sağlar.
Kaynakça
Eckstein, D., Aycock, K. J., Sperber, M. A., McDonald, J., Van Wiesner III, V., Watts, R. E., Ginsburg, P. (2010). A review of 200 birth-order studies: Lifestyle characteristics. Journal of Individual Psychology, 66(4).
Çınarbaş, D. C., Gözde, N. (2019). Adler ve Sulloway’ın doğum sırası kuramları ve görgül bulgular ile ilgili bir derleme. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 59(1), 125-151.
Gözde, N., Çınarbaş, D.C. (2018). Doğum sırası, algılanan ebeveynlik biçimleri ve erken dönem uyumsuz şemalar arasındaki ilişki.
Marano, K. (2017). An analysis of empirical validity of Alfred Adler’s theory of birth order. Aletheia-The Alpha Chi Journal of Undergraduate Scholarship. 2(1).
Gilmore, G. (2016). Understanding birth order: A within-family analysis of birth order effects. Undergraduate Journal of Humanistic Studies, 3, 1-8.
Sultan, H., Malik, S. (2020). Adler birth order predicts personality characteristics in young adults. Pakistan Journal of Social and Clinical Psychology, 18(2), 10-18.
Ewen, R. B. (2014). An introduction to theories of personality. Psychology Press.
Yazgan İnanç, B., Yerlikaya, E. E. (2008). Kişilik kuramları. Ankara: Pegem Akademi Yayıncılık.