Friends Neden Gelmiş Geçmiş En İyi Sitcom?
Ah Friends, canım Friends… Seni bu kadar iyi yapan ne ki, her yıl baştan izliyoruz?
Evet biliyorum çok iddialı bir başlık, farkındayım, lütfen üstüme gelmeyin. Bu başlıkla The Office sevenleri karşıma aldığımı, Seinfeld hayranlarından eleştiriler alacağımı, hatta belki HIMYM (how i met your mother) fanlarının gözlerini devirerek okuyacaklarına eminim (belki başlığı görünce tıklamazlar bile).
Belki de oralarda bir yerlerde It’s Always Sunny in Philadelphia, Brooklyn Nine-Nine sevenler vardır. Ya da Avrupa Yakası fanları, evet sizi de unutmadım.
Ben de elbette sizler gibi bu dizileri belki tekrar tekrar seyrettim. Özellikle The Office, Seinfeld ve başlığımızın ana konusu olan Friends‘i her sene bir tur dönerim. “Ne kadar işsizsin” demeyin, benim işim bu. Gerçi işim olmadan da izliyordum, çünkü hem çalışırken hem de iyi hissetmediğim anlarda bir insandan veya dosttan daha iyi gelmişlerdir her zaman bana. Zaten bu rahatlatma, konfor alanı sağlama durumundan ileride bahsedeceğim.
Şimdi ben sitcom ve açıkçası komedi dizisini ikiye ayırırım. Az önce bahsetmedim ama benim en hayranlıkla izlediğim ve önerisini de verdiğim Community kahkahalara boğulduğum, belki de koca sezonlarını iki üç haftada bitirdiğim yegane iş.
Onun yanı sıra The Office sevenler de orada bu satıları okuyorlar biliyorum. The Office‘in de yeri ayrıdır. Dwight Schrute ile Jim’in şakalarından birine denk geldiğimde kahkahalar atıyorum. Fakat eminim ki bu içeriğin başlığını gören The Office fanları Micheal gibi “no god please no” şeklinde haykırmış olabilirler bana.
Her şeye rağmen The Office‘nin zekasını, It’s Always Sunny in Philadelphia’nın kendine has mizah anlayışını, Brooklyn 99’ın komediye getirdiği yenilikleri de yadsıyamam. Ayrıca Seinfeld olmasa belki koca bir sitcom janrasının oluşmayacağının da farkındayım. Hatta belki oralarda bir yer de şu dizi de var diyenleri duyar gibiyim. Evet, elbette vardır ve belki gerçekten de iyidir.
Sitcom mu, komedi dizisi mi?
Fakat demin de dediğim gibi sitcom ve komedi dizisi benim kafamda her daim ayrılır. Sitcom “durum komedisi” olarak litaratüre geçse de özellikle gülme efektlerinin olduğu her dizi sitcom olarak adlandırılmaya başlandı. Fakat ben gülmek istersem açar The Office izlerim.
Buna rağmen kötü hissettiğimde kafamda iki rakam sıralar; açar o rakamların sezon ve bölümü olan Friends izlerim. Aslında iddialı bir şekilde, en kavramından fazla haz etmeden “Friends neden gelmiş geçmiş en iyi sitcom?” başlığını atmamın da nedeni bu. Sitcom denildiğinde sadece gülmek için izleyeceğimiz bir dizi olmasını reddediyorum kendimce. Belki katılanlarınız olur bana.
Bu yüzden tüm bu bahsettiğim dizilerini sevenler bana öcü gibi bakmasın lütfen ve söyleyeceklerime kulak versinler. Ayrıca bu içeriği hazırlarken Yiğitcan Erdoğan’ın “Friends’in Kainatın En İyi Sitcom’u Olduğunu Kanıtlayan 12 Şey” adlı içeriği bana ilham verdi diyebilirim. Kaynaklardan ulaşabilirsiniz.
Konfor Alanı Yaratması
“Konfor alanı” denildiğinde hepinizin aklında direkt kişinin kendini güvende hissettiği, tanıdık bir ortam gelebilir. Zaten bu böyle. Hepimizin bir konfor alanı vardır. Stresli durumlardan kaçmak ve rahatlamak için başvurduğumuz yerlerdir bunlar genelde. Çoğu zaman evimizdir.
Diyebilirsiniz ki, “ne alaka bir dizi ile konfor alanının?” Haklı da bir soru, şöyle açıklamak isterim: Konfor alanı dediğimiz şey sadece bir yer değil, o alana ait eşyalar vs. de olabilir. Elbette bunun içerisine diziler de giriyor. Kendime sık sık sorarım, “Neden bazı dizileri kötü olsalar bile yıllarca her hafta bölüm bölüm izleriz?” diye.
Ve bunun cevabı alışkanlıklarımızın bizi doğrudan konfor alanına çekmesi olduğunu düşünüyorum. Örnek vermem gerekebilir. Mesela, ben kendimi aniden ıssız bir adada bulsam yanımda Friends‘in on sezonu varsa, stres seviyemi o bölümleri izleyerek düşük tutabilirim.
Bu dizinin çok iyi bir konfor alanı yaratmasının bir diğer nedeniyse, karakterlerin gerçekçi kişilikler olmaları. Bundan daha detaylı bahsedeceğim kısaca fakat şunu söyleyebilirim, bu kişilerin zorluklarla başa çıkmalarını izlemek ve arkadaşlıklarını gözlemlemek onlarla kolaylıkla empati kurabilmemizi sağlıyor. Hatta belki özendiriyor.
Bu karakterlerin sosyal hayatlarına odaklanmak bize nostaljik bir atmosfer sunuyorlar. Bizler de o nostaljinin bir nevi içindeymişiz gibi hissetmeye başlıyoruz bölümleri tekrar tekrar izleyince. Central Perk ve karakterlerin evleri onları rahatlatırken aslında biz izleyicilere de güvenli bir ortam sunuyor. Hatta eminim ki bazı insanlara dizinin müziği bile stres seviyelerini azaltmalarına neden oluyordur.
Kısacası bu diziyi gelmiş geçmiş en iyi sitcom yapan şey bana bir konfor alanı sağlaması. Karakterleri, kafeyi, evleri, müzikleri sığındığım bir korunak olarak görüyorum. Ayrıca karakterlerin hayatındaki maceralara ortak olmak kendi yaşadıklarımla bağdaştırmak güvende ve rahat hissettiriyor.
Peki, bu diğer sitcom veya komedi dizilerinde yok mu? Belki kısım kısım vardır. Jim ve Pam’in ofis romantizmi ile bağdaşabilirsiniz. Fakat bir yerlerde Michael gibi bir patron, ya da dwight gibi kurgu karakter göremezsiniz. Ya da HIMYM’daki Barney gibi kalpazan bir karakter sokakta rastlayacağınız biri değil.
Arkadaşlık Teması ve Hayatın İçinden Karakterler
Friends dizisini bu kadar çok sevmemin ve ben de konfor alanı yaratmasının asıl nedeni karakterleri. Karakterlerin bu kadar çok sevilmesi ise gerçekçi ve tanınabilir kişiliklerden oluşmaları. Her bir karakterin farklı bir kişiliği, hikâyesi ve davranış şekli var.
Bu nedenle, kendilerine kolaylıkla bağlanabiliyoruz. Kimisi Phoebe’nin o vurdumduymaz, biraz çatlak ve hayalperest kişiliğinden bir parça buluyor. Kimisi ise Monica’nın hırsından, temizlik delisi olmasından.. Ya da bazısı Joey’nin saf ama karizmatik hallerinde kendini görüyor. Ya da Chandler gibi bir adam olmanın hayalini kuruyor. Veya bazısı Ross ve Rachel’ın gitgelli ilişkisini sürekli yaşıyor. Bu karakterlerin dönüm noktalarına tanık olmak ister istemez insana kendi dönüm noktalarını da hatırlatıyor.
Bir de bu işin arkadaşlık teması var. Bu tema şimdilerde Z kuşağı dediğimiz, bu kuşağın aslında kanayan yaralarından biri. Çünkü özellikle sosyal medya ile bu bağların etkisi azalmaya, hatta yok olmaya başladı. Kimse kimseye güvenemez, destekleyemez oldu.
Dizideki bu altı karakterin arkadaşlık ilişkileri, sevgi, güven, sadakat, paylaşım, destek ve anlayış gibi değerlerin ön planda olması, biz izleyicileri özendiren nitelik taşıyor. Zor zamanlarda karakterlerin birbirlerine destek olup birbirlerinin hayatlarına aktif bir şekilde katılmaları kendi çevremizi düşündüren nitelikte.
Şimdilerde bazı insanların birbirlerinin mutluluğu için sevinmelerini görmek ve üzüntülerini paylaşmak çok azaldı. Bu arkadaşlık ilişkileri dizide çok iyi vurgulanarak yansıması bizlere sevginin önemini hatırlatırken empatinin de değerini gösteriyor. Bu dizi çok fazla karakteri barındırdığı için biriyle empati kuruyorsunuz ister istemez. Sizlerin en fazla sevdiği karakteri de merak etmiyor değilim. Belki yorumlarda belirtmek istersiniz.
Hikâyecilik ve Uzun Ömürlülük
Diziyi bir diğer etkin kılan yönüyse hikâyeciliği ve uzun ömürlü olması. Hikâye anlatımı, karakterlerin hayatındaki değişimleri çok iyi yansıtır. Tüm bu komedinin içerisinde karakterlerin gelişimi de devam eder ve sonuca bağlanır.
Ayrıca karakterlerin ilişkilerindeki gelişmeleri, iş hayatlarındaki ilerlemeleri ve kişisel zorluklarındaki mücadelelerini izlemek keyfi veriyor. Bir de bunlar insanı kendi hayatı üzerine de düşündürür. Burada David Crane ve Marta Kauffman’a da ayrı bir parantez açmak gerekir. Bu on sezonluk dev proje boyunca hiç mi kendilerinden ve hikayelerini bozmadan ilerlenir? Gerçekten muazzam bir iş başardıkları ortada.
Uzun ömürlü hatta ölümsüz olmasının nedeniyse aslında apaçık ortada. Bu dizi için platformlar birbirleri ile yarışa giriyorlar. Netflix’te bir ara en çok izlenen diziydi. Öncesinde Prime Video’da da yer aldığını biliyorum.
Şimdilerde de sanırım HBO Max’de bulunuyor. Popülerliğini hâlâ koruyor olması, yeni nesilleri etkilerken kolektif bir hayran kitlesi yaratarak yıllar boyunca izleyicilerini sürekli arttırıyor olması da tezimi kanıtlar nitelikte. Geçtiğimiz senelerde kendileri bir Reunion yani birleşme bölümü yaptılar.
İnanın hiçbir beklentim olmadan izlediğim bu bölümde göz yaşlarımı tutamadığımı hatırlıyorum. Oldukça duygusaldı. Hepsini bu kadar yaşlanmış görmek çok garip hissettirdi bana. Eğer siz de bir Friends tutkunuysanız ve izlemediyseniz muhakkak bakın derim.
Sanırım artık özetlemem gerekiyor. Diziyi bu kadar iyi yapan ve bana bu başlığı attırtan yegane unsurun “konfor alanı” yaratıp stres seviyemi azaltarak, yüzümde gülümseme bırakıyor olması. İlk defa izlediğim zaman çok ilginç bir şekilde diziye bağlanarak son bölümü izlemediğimi hatırlıyorum. Sonraki zamanlarda finali izlediğim de ise diğer dizilere nazaran muazzam bir sonra sahip olmasını görmek de beni ayrı bir mutlu etmişti.
Bunun yanı sıra karakterlerin bağlılığı, mükemmel senaryoculuk, arkadaşlık ilişkilerine bağlı olarak empati kurabilmek, hayatımızın içinden kişileri varlığı ve uzun ömürlü olması, benim gözümde Friends‘i gelmiş geçmiş en iyi sitcom yapan unsurlar.
Peki, sizler Friends hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce abartıyor muyum? Yoksa daha fazla mı abartmam lazım? Gelin, yorumlarda Friends üzerine tartışalım.
Kaynaklar
https://geekyapar.com/dizi/friendsin-kainatin-en-iyi-sitcomu-oldugunu-kanitlayan-12-sey/
Ne zaman kendimi kötü hissetsem aklıma ilk sıralarda Friends izlemek gelir. Sanki gelip bana sarılmışlar gibi hissederim gerçekten konfor alanımdır. “En” olmayı hatta daha fazlasını hakkediyorlar o yüzden de her cümleye katılıyorum.
Benim gibi insan çok demek ki… Söyledikleriniz için teşekkür ederim. <3