Sinema

Gece: Erden Kıral’ın Gece’sinde

Gece; yönetmenliğini ve senaristliğini usta Erden Kıral‘ın üstlendiği yapım hakkındaki incelememiz sizlerle. Gece, 2014 yapımı olup dram kategorisinde yer almakta.

Yapım, yazar Hasan Özkılıç’ın 2012 yılında çıkardığı, 2013’te ise Orhan Kemal Roman Armağanı Ödülü’nü kazandığı Zahit eserinden uyarlama. Filmin başrollerinde; İlyas Salman (Patron Ekrem), Nurgül Yeşilçay (Süsen), Mert Fırat (Yusuf), Hakan Yufkacıgil (Nahit), Vildan Atasever (Gülcan), Teoman Kumbaracıbaşı (Zahit) gibi önemli sanatçılar yer almakta. Ve ben de, en sevdiğim filmlerden olan biricik, güzel Gece‘yi sizlere anlatıyor olmaktan mutluluk duyuyorum! Sonunu söylemeyeceğim elbette. Fakat; karakterler arası bağlara ve hikâyenin oturtulduğu zemine, sinematografisine, sembolik anlatımlara yakından bakalım.

Gece-İnceleme

Karakterleri Tanıyalım

İzmir’e göç etmek zorunda kalmış Doğulu bir aile… En büyük evlat Zahit; ardından Süsen, sonra Nahit, en küçükleri ise Gülcan… Babalarının onları bırakıp gitmesiyle yanlarında birbirlerinden ve annelerinden başka kimseleri kalmayan çocuklar, ağır ağır bir kopuş yaşıyorlar. Süsen, Yusuf’a âşık oluyor; fakat Süsen’in ağabeyi Zahit onların evliliğine karşı çıkıyor. Zahit, siyasi bir örgüte katılmak üzere dağa çıkıp ortadan kayboluyor.

Süsen ve Yusuf’un Trajik Aşkı

gece

Süsen kimsenin sözünü dinlemeyerek Yusuf’la bir yaşam kuruyor; Patron Ekrem’in, adı “Sürtük Nightclub” olan mekânında çalışan çiftin ilişkileri, zamanla toksik bir yapı kazanmaya başlıyor. Süsen, Sürtük’te alkol kullanmaya alışıyor. Psikolojik ve fiziksel şiddetin var olduğu bu ilişkide, beraberliklerinin yapıştırıcı malzemesi ise bağımlılık…

Bütün kavgalarına rağmen birbirlerine duydukları tutku bir türlü yok olmuyor. Kullandığı maddelere, alkole ve diğer masraflara parası dayanmayan ve Patron Ekrem’e borçlu olan Yusuf, Ekrem’in Süsen’e olan düşkünlüğü ve yakın davranışlarına ses çıkaramaz hâle geliyor. Gece boyunca, Yusuf karakterinin sürekli kustuğunu görüyoruz. Bunu da, bu durumun Yusuf’taki sembolik dışavurumu olarak değerlendirebiliriz. Ayrıca, Süsen’in, şarkı açtığı zamanlarda daha yüksek ses çıkması için telefonu bira bardağının içine koyması da akılda kalacak, Gece‘ye özgü ince işlenmiş detaylardan.

Birçok Kültür

gece

Doğudan koparak kendilerini bir anda İzmir’de bulan ailenin kültür ve dil çeşitliliğini, karmaşasını bizlere gösteriyor Erden Kıral. Okula gitmek üzere evden çıkmadan, “Bay!” diyor Gülcan, ağabeyi Nahit’e ve annesine. Nahit uyarıyor onu: “Dilimizi konuş, dilimizi!” Gülcan şöyle bir bakıyor ona: “Hangisini konuşayım abi?” Hemen ardından Kürtçe, “Ser çava!” diyerek ayrılıyor aralarından.

Zaman geçtikçe Süsen, Zahit ağabeyine hak veriyor. “Abim gelecek, öldürecek seni!” diyor kocası Yusuf’a. “Ağabeyime söyleyeceğim, öldürecek seni!”

Yusuf ise Süsen’in bu tehditleriyle alay ediyor:“Anarşik ağabeyinin leşini bulacaklar dağlarda!” Süsen, “Ben ne zaman darda kalsam ağabeyim geliyor aklıma…”diyor kız kardeşi Gülcan’a. Zahit, Süsen’in dilinden düşmüyor hiç. Ona olan özlemi, yüklediği kahraman rolü hep aklında.

Zahit… Teoman Kumbaracıbaşı’nın başarıyla hayat verdiği, yansıttığı bu karakter, bana göre hikâyenin temel taşını, dayanağını oluşturuyor. Siyasi mücadelesini önceliği hâline getirmiş, güçlü bir adam; fakat aynı zamanda naif ve kırılgan bir yüreğe sahip. Süsen’e ve diğer kardeşlerine, annesine karşı sevgisi her zaman içinde…

Zahit, örgüt tarafından alınan kararlara ses çıkarmasıyla sivrilip göze batmaya başlıyor. Yapılacak eylemler konusunda diğer üyelere nazaran daha temkinli, şüpheci bir yaklaşım sergiliyor. Fakat bu, örgüt yönetiminin gözünde isyan, örgüt birliğine zarar verebilecek bir muhalif düşünce demek… “Kaygılarım var diyorum. Dikkatli olalım diyorum. Vazgeçelim demiyorum,” diye konuşsa bile, sonuç değişmiyor. “Zahit, adına uygun davran…” diye uyarıyorlar onu. “Sorma, soruşturma, eylemi gerçekleştir. Bir tek kararımız var. O da eylem.” Böylesine sorgulayıcı bir karaktere verilen “Zahit” ismi ile yaratılan zıtlığı çok sevdim ve Gece‘ye bir lezzet kattığını düşünüyorum.

Biraz Eleştiri

Gece ile ilgili yapabileceğim tek olumsuz eleştiri ise yine Zahit ile ilgili. Karakterlerin kaderi, Zahit’in geri dönüp dönmeyeceğine bağlı. Zahit böylesine büyük bir yükü omuzlarında taşırken, Sürtük’teki yaşamı çok daha ağırlıklı bir oranda seyrediyoruz. Bu yaşamın ilgi çekici olduğu doğru; Erden Kıral, bizleri kıyıda köşede kalmış bu dünyaların içinde dolaştırıyor.

Süsen ile Yusuf’un ve mekândaki diğer çalışanların duygu durumlarını, kederlerini, yazgılarına kızgınlıklarını, diyaloglarını, kostümlerini tüm gerçekçiliğiyle izleyiciye yansıtıyor. Fakat yine de Zahit’in geri planda kaldığını düşünüyorum.

Biraz da Nahit

Nahit… Nahit de Zahit ağabeyinin yolundan gitmeye karar veriyor. Tıpkı Zahit’in, babalarının yolundan gittiği gibi. Örgüt üyesi olmaktan yakalanan ve hapse giren Nahit, diğer arkadaşlarıyla birlikte ölüm orucuna başlıyor. Ölüm oruçları gün geçtikçe ilerliyor. Demir parmaklıkların ardında onu her zaman ziyaret eden kişi ise kız kardeşi Gülcan oluyor.

Ablaları Süsen, ağabeyleri Zahit ve babalarının yokluğunda anneleriyle aynı evde yaşayan ve bu yüzden birbirlerine düşkün olan Nahit ve Gülcan’ın bağları asla zayıflamıyor. Gülcan, aile içinde köprü görevi görüyor; Nahit’in ölüm orucundan vazgeçmesi için çabalayan ve gözyaşı akıtan da, bu durumdan haberi olmayan annelerini avutan da, Zahit ağabeyini görmeye giden ve dönmesi için dil döken de, ablası Süsen’e destek olan da Gülcan…

Aynı zamanda üniversiteye devam ederek oyunculuk hayallerini gerçekleştirmek için didiniyor. Zahit ağabeyi ile görüşmesinde, Nahit’in durumunu anlatıyor ona. Aldığı cevap ise donup kalmasına neden oluyor: “Aldığı her kararın arkasında olduğumu söyle.” Çünkü bu cümlenin, Nahit’in zihninde tek bir anlamı olacak: ölüm orucuna devam etmek, uzun zamandır görmediği, onunla aynı davayı güden ağabeyinden gelen bir kuvvet…

Ağabey-kardeş rolünde Vildan Atasever ve Teoman Kumbaracıbaşı’yı izlemekten büyük keyif aldığımı söylemeden geçemeyeceğim. Enerjileri, Gece’ye kattıkları doku, doğallıkları öyle hayranlık uyandırıcı ki! Umarım yakın zamanda ikisini farklı projelerde de beraber izleyebilme şansımız olur.

Teknik Olarak Işık ve Ses

Genel bir bakışla ışık öğesini incelediğimizde, renklerin dansını buluyoruz Gece’de. Sürtük’teki eğlence ortamını baş döndürücü bir şekilde sunuyor gözlerimize. Ayrıca filme dinamik, bir yandan da melankolik bir hava kattığını düşünüyorum.

Hayatın onları getirdiği yere kahreden karakterlerin bu renkli ışıklarla çevrelenmesi, içlerine tamamen zıt düşen bu olağanüstü parlak, canlı, neşeli kırmızılara, yeşillere, mavilere maruz kalmak zorunda olmaları, işin melankolik yanı.

Aynı düşüncem, sesler için de geçerli. Pek mutlu düğün gürültülerinin, zurna çığırtılarının arasından olanca korkuları, hüzünleri ile geçen karakterlerin içine düştükleri durum, izleyene sıkışmışlık, umutsuzluk hissi veriyor; kendimizi söz konusu karakterin yerine koymamız, ortam etkisiyle kolaylaşıyor.

Geriye Kalanlar

She Past Away’in “Bozbulanık” şarkısını filme inanılmaz yakıştırdığımı da söylemek isterim. Filmin geri kalan kısımlarında tercih edilen diğer şarkılar da genel atmosfere uyumlu. Diyaloglar, seçilen kelimeler doğal ve şahane bir içtenliğe sahip. Oyuncuların verdikleri tepkiler, konuşmaları, jest ve mimikleri, görünüşleri filmde anlatılmak istenen fikre sahneler boyunca daha fazla, daha fazla gerçekçilik ekliyor. 

Arka planını boş bırakmamış; oraya sosyolojik ve kültürel de bir zemin almış bu filmin, Gece’nin büyüsüne -bunca sözlerime rağmen- ancak onu kendi gözlerinizle seyrederek kapılabileceksiniz.

Benan Çelik

24 Mart 2000 tarihinde İstanbul’da doğdum. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum. Kazan Kültür ve Tabure Kültür Sanat dergisinde içerik üreticiliği yapmaktayım. Çocukluğumdan beri yazı yazmaya tutkunum; şiir, öykü, deneme, makale, şarkı sözü ve film senaryosu gibi türlerde ürünler veriyorum. Dünyayı sinematik değer uğruna romantize ediyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir