George Grosz: Weimar Almanyası’nda Sanat Üretimi
George Grosz, Alman asıllı Amerikalı ressam. Kendisi 1920’li yıllarda Berlin’deki yaşamı resmettiği eserler ile bilinmekte. Weimar Almanyası’nda sanatçının nasıl var olduğunu George Grosz üzerinden incelediğimiz yazımız sizlerle.
Weimar Almanyası olarak bildiğimiz dönemi anlamak için öncelikle Birinci Dünya Savaşı’na bakmak gerekir. Birinci Dünya Savaşı’nın bitişini takip eden 1918 yılında yeni bir dönem başladı. Ancak bu dönemin etkisini ilk bakışta anlamak güç oldu. Böyle olsa da barışçıl protestoların artması ve düzenlenen yeni anayasayla yeni dönem resmi olarak kabul edildi.
Bu gelişme ile iktidarını güçlendiren Weimar Cumhuriyeti, görülebilecek en demokratik anayasayı hazırladı. Anayasanın geçerliliği olacağını varsaydığımızda ileri görüşlü, yenilikçi ve eşitlikçi bir Almanya ile karşılaşmamız gerekiyordu. Ancak çoğu uygulamasının sadece anayasada kalması ile Weimar Cumhuriyeti iktidarda kısa bir süre kaldı.
Weimar’ın iktidarda kısa bir süre kalması ise kimsenin şaşırmadığı bir sonuç oldu. Bu süre boyunca kadınlara verilen seçme haklarını, herkesin kanun karşısında eşit olması izlemişti. Hak çerçevesini iyi bir şekilde çizmeyi başaran anayasa bazı noktalarda önemli adımların izlenmesi için uygun zemin hazırladı. Bunlar; seçme ve seçilme hakkı, eşitlik hakkı, ifade özgürlüğü, örgütlenme hakkı ve özgürlüğü gibi. Ancak hedeflerin gerçekleştirilememesi, halk arasında sınıfsal ayrımların sert bir şekilde başlaması ve yönetimde cumhuriyetin tercih edilmemesi gibi sebepler; Weimar Cumhuriyeti’nin ömrünü kısalttı. Tarihin her döneminde görünen, farklı ideolojilerin birbirini ite kaka iktidarı ele alma çabası demokrasiye ket vuran önemli bir sebep oldu.
1919 – 1933 yıllarında yönetimde kalan Weimar Cumhuriyeti farklı kutuplarla uğraşırken anayasasını da hayata geçirememiş oldu. Bu kutuplar arasında din insanları, iş insanları, kolluk kuvvetleri ve yancı medya mensupları yer alıyordu. Birbirini destekleyen bu dört kutup, cumhuriyetin kendi çıkarları ile uyuşmamasından son derece rahatsızdı. Baskılara dayanamayan ve iç işlerinde birçok problem ile mücadele etmek zorunda kalan yönetimin hareketliliği kısıtlandı. Ayrıca ekonomik sorunlar da listeye eklendi. Böylece Weimar Cumhuriyeti’nin iktidarda daha fazla kalması iyice zorlaştı. Tüm siyasi çatışmaların arasında sanatın ilerleyişi ise önemli derecede istikrar gerektirmiştir.
Weimar Almanyası Sanat Hareketleri
Weimar Almanyası ya da Weimar Cumhuriyeti olarak da bilinen bu dönemde iki önemli sanat hareketi gerçekleşti. Bu hareketlerden biri Bauhaus ve De Stijl. Diğeri ise kendi direnişini yaratan alaycı, fütürist ve yer yer dadaist olan Yeni Nesnelcilik. Bu yazıda Bauhaus’a ve De Stijl’e değinmeden direkt Yeni Nesnelcilik akımından bahsedeceğim. Yeni Nesnelcilik akımının önemli ve belki en ünlü isimlerinden George Grosz ise odak noktamız olacak.
Bazen bir dönem hakkında bilgi vermek için kullanılabilecek en iyi malzeme sanat eserleri olabiliyor. Toplumsal olaylardan yola çıkılarak üretilen eserler tarih izlemesi anlamında iyi birer yol gösterici. Uzun uzun yazılar, raporlar, araştırmalar yerine tek bir eser dönemin birçok unsurunu tek seferde anlatabiliyor. Tarihi kaynak oluşturmanın birçok yolu olduğunu düşünürsek dolaylı kaynaklar arasına mutlaka sanat eserlerini de eklemeliyiz. Bu görüşü destekleyebilecek Yeni Nesnelcilik akımı bize kendi diliyle bir şeyleri anlatmayı başardı.
Romantize edilen sanat akımlarına karşı bir toplumsal eleştiri yapmak için ortaya çıkarılan Yeni Nesnelcilik, içerisinde önemli sanatçılara yer veriyor. George Grosz’un yanı sıra; Otto Dix, M. Beckmann, Rudolf Schlichter ve Jeanne Mamnen gibi isimlerin bulunduğu akım mizahı kullanmaktan da vazgeçmiyor. Bu harekette, resimlerde uygulanan bozulmalar, “uygunsuz” renklendirmeler ve karikatür çizgileri ile sık sık karşılaşılıyor. Resmedilen figürlerin eğer duruşları bir anlam ifade etmiyorsa bakışlarına, bakışlarında anlam bulunamıyorsa simgelerine odaklanmak gerekiyor.
Mizahın Görsel Hali, Yeni Nesnelcilik
Mizah, en sert konuların dahi rahatlıkla eleştirilebilmesini sağlayan önemli bir unsur. Herkes için farklı anlamları ve yöntemleri olan mizahın anlatım tarzları da sürekli değişiyor. Bu değişimde sabit kalan ve edebiyattan resme kadar birçok unsuru etkileyen ana öge ise karikatür. Sanat disiplinleri arasında bulunan karikatür özellikle görsel üretim noktasında herkes için farklı değerlere sahiptir.
Kara mizah sınırlarında gezen biri olarak karikatürden doğan yeni hareketlere bazen daha romantik yaklaşabiliyorum. Bu noktada da sanatın birçok alanında üretim yapan değerli isimlerin göz ardı edilmemesi gerekiyor. Özellikle, WeimarAlmanyası, Nazi Partisi ve Birinci Dünya Savaşı’na rağmen üretimine devam eden George Grosz. Kendi iradesiyle gönüllü olarak katıldığı savaştan sanat üretme çabası ile ayrılan biri Grosz. Maruz kaldığı toplumsal kaosun izlerini silemeden kişisel kaosunu yaratarak üretmeyi tercih ediyor.
Birçok sergide ve sanat hareketinin içerisinde yer alan sanatçı, hayatını kaybetmeden önce toplumsal eleştiriler ile öne çıktı. Savaşın ardından önce adını İngiliz ismine çevirmesi (asıl adı Georg) ve ardından farklı ülkelere giderek üretimini evrenselleştirmesi kaosunun kalitesini yükseltti. Sanatçı, yeni nesnelcilik için üretim yaparken bir yandan dadaist ve fütürist kimliklerini de bırakmamayı tercih etti. Zürih ve Berlin’i önemli ölçüde kapsayan çalışmalarında izleyiciye, ciltlerce anlatabileceği gerçekleri boyaları kullanarak aktarmayı seçti.
Kullandığı dili çok yönlü bir hale getirmesi de dadaizmi bırakmaması ile gerçekleşti. Mizahı, eleştiriyi ve zaman bağlamını net bir şekilde kurabilmesi de hiçbir izleyici de soru işaretinin oluşmasına neden olmuyor. Var olduğu dönemde bilinirliği artan nadir isimlerden biri olması da eserlerinde ne anlatmak istediğini günümüze ulaştıran önemli bir etken. Sadece resmetmesiyle değil. Konuşması, paylaşması ve dayanışmasıyla da öne çıkan toplumsal ve bireysel bir sanatçı Grosz.
Germany a Winter’s Tale
George Grosz’un Berlin’in de karşımıza çıkan yeni kimlikler var. Yazının başlarında bahsettiğim; aristokrat sınıf, siyasetçiler, askerler listesine eklenen bu yeni betimlemelerin arasında seks işçileri tepeden bir giriş yapıyor. Yüksek sınıfın ve eril dünyanın masa başında, tüm özneleri yok sayarak aldıkları yeni kuralları hatırlatıyor Germany a Winter’s Tale. Sınırsız para, güç ve iktidarı elde ettiğinizde asla ulaşamayacağız şey nedir?
Biraz da bu sorular üzerinden yola çıkan Grosz, çalışmalarında bambaşka dünyaları gösteriyor-muş gibi yapıyor. Her şeyin bol olduğu, her gücün elde edildiği, istenilen her şeyin yapıldığı meclis odalarından çıkıp geliyor Grosz. Yaldızlarla süslü duvarların arasında görülmeyeceğini düşünen yüksek şûraların içinin ne kadar pis olduğunu gösteriyor. Halka yasaklanan her bir unsurun içeride devam ettiği, kıtlığın bir gövde gösterisine dönüştüğü anları anlatıyor. Herkes tarafından bilinen ama seslendirilmeyen gerçekleri ustalıkla tablolarına aktarıyor.
Germany A Winter’s Tale’ye ince ince yaklaşıldığında ayrıntıları fark etmek günlerce sürebilir. Toplumsal kaosu; birbirine sıkışan simge ve figürler ile anlatan Grosz bu noktada Otto Dix ile benzer bir “ilk bakışa” sahip. Resmin hangi tarafına baksanız sıkıştırılmış bir yazı, sembol, insan, hayvan ya da yapı ile karşılaşıyorsunuz. Yıkımı anlatırken karmaşanın getirdiği yorgunluğu da izleyici ile buluşturabilmesi muazzam bir yetenek. Perspektif temelinde incelendiğinde dahi resme adım adım yaklaşmaya gerek kalmadan ana metni çözebiliyoruz. Grozs burada adeta roman okur gibi sayfa sayfa çevrilmesi gereken resimleriyle kendisine zaman yaratmamızı istiyor.
Detaylarda boğulmaya başladığımızda koca bir tarihin iplerini de elimize almayı başarabiliyoruz. Resimlerine yerleştirdiği her bir imge, bir sonrakine göz kırpıyor. George Groz’un anlatmak istedikleri hiç bitmeyecekmiş hissediyorum bu tablosuna bakarken. Belki o da bunu yaratmak istiyor. İstatistiksel veriler ile anlatılamayacak kadar derin olan politik ve ekonomik mücadeleden bahsediyor sonuçta. Bu kavramlara eklenen eril düzen ve dışa kendini kapatan dini de hatırladığımda, Grosz’un resimlerini neden yavaş bitirdiğimi anlıyorum.
Metropolis Yorumları
George Grosz, 1917’de ilk Metropolis’i tamamladı ve bundan 10 yıl sonra Otto Dix, yeni Metropolis’i hazırladı. Sadece malzeme ve teknik unsurları ve renk kodları ile ayrılan resimler, temelde aynı fikri anlatıyor. George Grosz’un kırmızıda kaybolduğu Metropolis’inin ardından Dix’in Metropolis’i daha soft renklere sahip olduğu için pozitif bir konuyu anlatmış gibi algılanabilir. Ancak her iki sanatçı da benzer eleştiriler ile resimlerini hazırlıyorlar.
Şehrin yoğunluğunu değil de cehennemi ya da bir yangın yerini betimlemiş gibi algılanıyor ilk bakışta. Her iki benzetmenin de birbiri ile olan uyumu düşünüldüğünde insanların tabloya bakarak yangın ve cehennem kelimelerini kullanmaları hiç şaşırtıcı değil. Dünyanın çirkin olduğunu düşünen George Grosz’un romantik resimler çizmesi en azından yaşantısının o döneminde düşünülemez bir şeydi. Sanırım bu yüzden dünyanın sadece çirkin değil aynı zamanda hasta ve yalancı olduğunu hem sözleri hem de resimleri ile anlatmaktan bıkmıyor.
Modern toplumların -özellikle savaş sonrası Berlin’in- tüm çirkinliklere sınırsızca yer verdiğini maskeler ile anlatmayı tercih etmesi de öz yorgunluğundan geliyor. Grosz, modern Berlin’in yaşadığı buhranı gece hayatı ile paralize etme çabasına neredeyse her tablosunda değinmekte. Bu haliyle resimlerinde yaşayan insanları değil ölüleri resmediyormuş gibi hissettirmesi de oldukça doğal.
İnsanların eğleniyorlar mı yoksa savaşıyorlar mı anlaşılmadığı tablolar bana hep bugün yaşadıklarımızı hatırlatır. İstanbul’un herhangi bir sokağında yürümek de herhangi bir konsere gidip eğlenmeye çalışmak da aynı kaosu yaratıyor. Berlin’in savaş sonrası yaşadığı anksiyetenin günümüzde bizim için de geçerli olduğunu fark ediyorum sürekli. Grosz kadar tehlikeli sularda yüzmeden ve yaşama hevesimi kaybetmeden yoluma devam etmeye çalışıyorum. Ancak biliyorum ki, bu sadece benim için değil, herkes için zor. İster George Grosz’un Metropolis’ini ister Dix’in Metropolisi’ni seçin. Her iki resim de Grosz’un sözünü anlatıyor:
“Bu dünya çirkin, hasta ve yalancı.”
Sevgilerimle.
Kaynakça
Erden, E. O. (2020). Modern Sanatın Kısa Tarihi. Hayalperest Yayınevi.