Kitap Önerisi: Schadenfreude
Kitap Önerisi köşemizde bu hafta Schadenfreude adlı eserden ve kavramın derinliğinden kısaca bahsedeceğiz.
Şu duyguyu hepimiz tanırız: Bir tanıdığımızın başına talihsiz bir olay gelir ve biz onun üzüntüsünü paylaşmaya çalışırken içimizde sinsice bir sevinç filizlenir. Anlam veremeyiz ve ahlaki açıdan kendimizi sorgulamaya başlarız. Ben başkalarının talihsizliğine sevinen bir insan mıyım, diye kendimizden utanırız.
İşte bu “başkalarının talihsizliğinden duyulan keyif”, Almanca ismi Schadenfreude olan duygu. Önerimiz olan kitaba da adını veriyor. Gelin kitabın içeriğine kısaca göz atalım.
Kitaba Giriş
Kitap Önerisi köşemizdeki bu haftaki önerimiz Schadenfreude, 2018 yılında yayınlanıyor. Yazar Tiffany Watt Smith, özellikle duygular tarihini araştıran bir akademisyen. Kitap dilimize Kolektif Kitap tarafından kazandırılıyor ve çevirmeni Nüvit Bingöl.
Yazarın kitapta başlıca savunduğu, Schadenfreude’yı hasır altı etmenin ve ayıplamanın değil, onu anlamaya çalışmanın ve bize nasıl ayna olacağını görmeyi seçmenin sağlıklı olduğu. Bu yüzden de Schadenfreude’yı ele alıyor ve birçok farklı yönden inceliyor.
Kitapta birçok düşünür ve yazarın bu duygu üzerine düşündüklerine yer veriyor yazar: Nietzsche, Schopenhauer, Dostoyevski, Hobbes… Bunun yanı sıra farklı milletlerden Schadefreude’yi konu alan atasözleri… Kimisi bu duyguya tu kaka demiş, kimisi insan hayatındaki yerini kabullenmiş…
Örneğin filozof Thomas Hobbes bu duygu için “neşe ve merhametin karışımı” demiş. Bence bu duyguyu mükemmel özetleyen bir tanım bu. Başkasının yaşadığı talihsizlik aslında insana bir nevi güven veriyor. Hayat acımasız ve bunun tek muhatabı sen değilsin.
Hayatın adaletsizliğinden başkalarının da payını aldığını görmek, bize çektiğimiz sıkıntılarda yalnız olmadığımızı hissettiriyor. Aslında hissettiğimiz rahatlamanın kaynağı çoğunlukla bu oluyor bence.
Hayatımızda Schandenfreude’nın Etkisi
Kitabı okurken fark ediyoruz ki Schadenfreude’nın yeri hayatımızda sandığımızdan daha büyük. Örneğin kardeşiniz sizi dinlemediği için bir aksilik yaşadığında içten içe bir üstünlük hissi yaşarsınız. Kadın düşmanı bir ünlünün skandalı çıktığında adaletin sağlandığını hissettiğiniz için bir rahatlama… Size uzak birinin başına bir felaket geldiğini duyduğunuzda, içten içe iyi ki benim başıma gelmedi dersiniz, kendinizi şanslı hissedersiniz.
Kitapta yazar hem kişisel hayatından hem de insan hayatından birçok örnek veriyor. Biz de okurlar olarak kendi zihnimizde Schadenfreude yaşadığımız anlara gidiyoruz.
Yazar, Schadenfreude’nın bu kadar utanç duyulan ve saklanan bir duygu olmasının bize kendimizle ilgili düşündükleri olduğunu söylüyor. Bizi hasedimizle, kıskançlığımızla yüzleştiriyor; bastırdığımız birçok arzuyu ve korkuyu su yüzüne çıkarıyor. Neden Schadenfreude hissettiğimizle ilgili kendimize dürüst olursak, bu duygu bize kendimizi daha iyi tanıma imkânı verebilir.
Bir diğer yandan, Schadenfreude sosyal ilişkilerimizde de önemli rol oynuyor ve spordan dedikoduya toplu ritüellerimizin çoğunda yer alıyor. Yani aslında bu duygu, birbirimizle bağ kurma biçimimiz bile olmuş.
Bu duygu kendi başına bizim insanlar olarak duygusal kapasitemizin ne kadar geniş olduğunu gösteriyor. Aynı anda hem birinin üzüntüsüne ortak olup hem de içten içe bir rahatlama duyabiliyoruz. Yalnızca birinden biri doğru değil.
Bu da insan olmanın getirdiği bir şey; karmaşık yaratıklarız gerçekten de. Yani Schadenfreude, aslında diğer bütün duygular gibi, eğer ona doğru yaklaşmayı bilirsek bize kendimizle, insan olmakla ilgili çokça şey öğretebiliyor.
Yazarın hayatın içinden sunduğu örnekler, sade yazı dili ve samimi tonuyla, 156 sayfalık bu kitabı bir çırpıda bitireceğinize eminim. Bitirdiğinizde de kabullenmekte en zorlandığımız duygulardan biri olan Schadenfreude’yı daha iyi anlamış, böylece ondan utanmak yerine onunla yaşamayı daha iyi başarıyor olacaksınız.