Kitap Önerisi: Yalın Tutku
Kitap Önerisi köşemizde, Edebiyat Nobel Ödüllü yazar Annie Ernaux imzalı ve orijinal adıyla Passion Simple (Yalın Tutku) sizlerle…
Yazarlığın yanında yıllarca edebiyat profesörlüğü yapmış olan Ernaux 1940 Fransa doğumlu. Özel bir Katolik okulunda okuduktan sonra, yüksek eğitimine Rouen ve Bordeaux Üniversiteleri’nde devam etti. Bu yıllarda Simone de Beauvoir, Proust, Flaubert, Camus ve Sartre gibi düşünürlerin sıkı takipçisiydi. Daha sonra sürrealizm konulu bir tez kaleme aldı ve 1971’de üniversiteden mezun oldu.
Mezun olduktan sonra kariyer yaşamına çeşitli kurumlarda edebiyat öğretmeni olarak devam etti. Yazarlık kariyeri ise ilk otobiyografik romanı Armoires vides (Boş Dolaplar) ile 1971’de başladı. Bu eserin ardından, kurguyu tam anlamıyla terk eti. “Oto- sosyo-bioyografi” adını verdiği bir yöntemle eserler kaleme almaya devam etti.
Evlilik, kadın, sınıfsal meseleler, özgürlük, ölüm, yaşlılık gibi temaları tarihsel olaylarla ve bireysel deneyimleriyle harmanlayan yazar, emekliliğinin ardından kendini tamamen kitap yazmaya adadı. 2022 yılında ise toplumsal kısıtlamaları korkusuzca ifşa eden gözlem yeteneği ve kendine has üslubu nedeniyle Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü.
Ülkemizde de kazandığı ödülle büyük bir merak uyandırdı Ernaux. Yazarın dilimize çevrilen eserlerinden bazıları şunlar: Boş Dolaplar, Babamın Yeri, Seneler, Kürtaj, Bir Kadın…
Ve tabii ki kitap önerisi köşemizde yer alan Yalın Tutku. 1991’de Fransa’da yayımlanan Yalın Tutku, iki ay içerisinde iki yüz bin adet sattı ve çok satanlar listesine girdi.
Gelin, hep beraber kitap önerisi köşemizde yer alan bu yapıta yakından bakalım.
Çarpıcı ve Bir Hayli Yalın Tutku Anlatısı
Maalesef ben de yazarla Nobel Ödülü’nü aldıktan sonra tanışanlardanım. Listemde, Ernaux’un dilimize çevrilen bütün eserleri yer alıyor olsa da kendisiyle tanışmam Yalın Tutkular aracılığıyla oldu.
Neden?
Belki kitap ince olduğu için (56 sayfa), yolculuğum sırasında hızlıca bitiriveririm diye…
Belki de bir rastlantı sonucu karşıma çıkan kitabın ilk sayfasını oldukça cesur bulduğumdan… Ve merak uyandırdığından…
Sebebi her ne olursa olsun, doğru bir tanışma olduğunu düşünüyorum. Gerek anlatım dilinin sadeliği gerekse de anlatıcının bir kadın olması nedenleriyle ben Yalın Tutku‘yu çok sevdim. Bu nedenle de kitap önerisi olarak hemen kaleme almaya karar verdim.
Yalnızca baş harfini bildiğimiz Bay A. ve ismini bilmediğimiz anlatıcı bir kadın başkarakterimiz var bu hikâyede. İkilinin arasındaki (yalnızca anlatıcımızın ağzından dinlediğimiz) ilişkilerini, hatta daha çok tutkuyu izliyoruz kitap boyunca. Tabii bu tutkuyu da yine kadın karakterimizin gözünden tek taraflı takip ediyoruz.
Kravatları ve takım elbiseleri çok sevdiğini bildiğimiz Bay A. evlidir. Kadın kahramanımız büyük bir özlem ve tutkuyla her zamanki gibi Bay A’nın gelmesini bekler. Fakat bu bekleyiş adeta kendisi için bir ıstıraptır. Kitap boyunca, bizler de kendisinin yaşadığı ıstıraba, sorgulamalarına, iç hesaplaşmalarına, yer yer de kuruntularına tanık oluruz.
Çarpıcı olan tarafı şudur ki kadın kahramanımız iyisiyle kötüsüyle yüzleşir kendisiyle ve yaşadıklarıyla. Duygularından ve düşüncelerinden korkmaz, cesurca itiraflarda bulunur. Seviyordur Bay A.’yı. Üstelik derin bir tutkuyla…
İşte, kadın karakterimizin Bay A.’ya olan tutkusu birçok okur tarafından her ne kadar “aşırı” ve “saplantı” olarak yorumlanmışsa da, Ernaux belki de bu kadının herkesin harcı olmayan bir lüksü yaşadığını göstermiştir bizlere…
Kim bilir…
Neticede biz modernler bugün neyi tutkuyla yaşıyoruz ki!
“Çocukken benim için lüks kürk mantolar, uzun elbiseler ve deniz kıyısındaki villalardı. Daha sonra, bunun entelektüel bir yaşam sürmek olduğuna inandım. Şimdi bana öyle geliyor ki lüks aynı zamanda bir erkeğe ya da bir kadına olan tutkuyu yaşayabilmektir.”