Müzeyyen Senar: Güftelerin Eşsiz Yorumcusu
Müzeyyen Senar hakkında konuştuğum yazım sizlerle…
Kendisine geçmeden önce, ilk olarak bahsetmem gereken bir husus var. Bilirsiniz, Müzeyyen Senar ses sanatçısı olmasının yanı sıra, bir kültürdür aynı zamanda. Bu nedenle, onu yazıya döktüğüm an itibari ile masamı özenle kurduğumu ve bu anlamda hakkını verdiğimi belirtmek isterim.
Bir küçüğe (epey de zamlanmış) mal olan bu yazının başına oturdum, “Agora Meyhanesi” eşliğinde ağır ağır yudumlarımı alıyorum. Anlayacağınız, işimi oldukça ciddiye alıyorum ben!
Bu küçük detaydan sonra gelelim neden Müzeyyen’e kadın köşemizde yer verdiğimize. Aslında tahmin etmesi hiç de zor olmasa gerek onu tanıyanlar için. Fakat bir kez daha hatırlayalım, bilmeyenler için de aydınlatalım nedenleri…
İlk olarak; Osmanlı’nın çöküş sürecinde doğan, Cumhuriyet sürecinin her anına tanık olan ve bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün önünde sanatını konuşturmuş biri olması bakımından sembolik bir isim kendisi. “Neyi sembolize ediyor?” derseniz, yanıtım şu olur: Cumhuriyet kadınını.
İkinci olarak, çok küçük yaşlarda içine girdiği müzik ve eğlence kültürünü kökten değiştiren bir kadın kendisi. Gerek sahneye getirdiği yeniliklerle gerek ise de sahnedeki duruşu ile “hanım kadın” imajına darbe indirmesiyle öncü bir isim.
Tabii tüm bunların arkasında tahmin ederseniz ki bir hikâye yatıyor…
Müzeyyen ve Ailesi
Yıl 1918. Bursa’dayız. Canım memleketim! Kimlerin kimlerin doğuşuna tanık olmamış ki… Neyse, lafı uzatmayayım. Müzeyyen gelir dünyaya. 2 abisi ailenin geçim sıkıntısı nedeniyle anne Zehra Hanım’ın kardeşine verilir. Müzeyyen üç kardeşten en küçüğü ve tek kız.
Babası ise “cerrah” lakaplı, kıraathane işletmecesi Mehmet Bey. Lakabı işgal yıllarında bir doktorun yanında görev alıp Yunan askerlerini tedavi etmiş olmasından geliyor.
İlk süreçte aile fakir. Ne zaman ki Mehmet Bey doktorun yanında görev alıyor, rivayete göre külçe külçe altınlar kazanıyor. Fakat kendisi normalde geçinilmesi zor biri iken para kazandıktan sonra daha da zor birine dönüşüyor.
Bunun üzerine Zehra Hanım dayanamayıp resti çeker ve evi terk eder. Anlayacağınız ailenin kadınlarında eyvallahsız olmak genetik!
Bugünlere dair hafızasında kalanları ve babası için şunları söylüyor Müzeyyen Senar:
“Kahveciydi. Doktor çantası da vardı, hiç unutmam, ilk dişimi o çekti…Aynı zamanda bir tür cerrahtı. Yunanlılara bakardı… Teneke ile altınları vardı. Karıları bitirdi. Sonra sefil oldu. Annem kaçtı, ben de annemi aramaya çıktım…“
İstanbul’a Kaçış
Müzeyyen’in müziğe olan tutkusu ve yeteneği şüphesiz ki annesi Zehra Hanım’dan geliyor. Zaten kendisi de “Annem söylediğinde bülbüller susardı.” diyor. Mevlitlerde Kuran, çeşitli kadın etkinliklerinde tef çalan ve şarkılar söyleyen Zehra Hanım Müzeyyen’i de alırmış yanına hep. Anne-kız beraber söylerlermiş.
Fakat asıl olarak Müzeyyen’i henüz altı yaşlarındayken şarkı söylemeye iten sebep, aynı yaşlarda tutulduğu kekemelik olmuş. Bir sabah uyandığında kekeleyerek konuşan Müzeyyen şarkı söylediğinde kendisini daha iyi ifade ettiği için, tuz gibi en ufak isteklerini bile şarkıyla dile getiriyormuş. Neyse ki 15 yaşında kekemeliği son bulur.
Annesi gittikten sonra, bir süre babaannesi tarafından bakım verilir Müzeyyen’e. 12 yaşına geldiğinde daha fazla dayanamaz ve babasından gizlice aldığı para ile İstanbul’a gelir. Annesini bulur ve teyzesiyle eniştesinin evine yerleşir.
Burada da annesiyle beraber çeşitli etkinliklere katılmayı sürdürür. Bir süre sonra komşuları tarafından müzik yeteneği keşfedilir. Böylelikle Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde “meşk” adı verilen usta-çırak sistemi ile müzik eğitimine başlar.
Radyo Yılları ve Keşfedilme Süreci
1933 yılında, daha 15 yaşındayken İstanbul Radyosu’nda söylemeye başlar Müzeyyen Senar. Tam tamına o günün parası ile beş lira kazanır program başına. Belvü Gazinosu sahibi Dervişzade İbrahim Bey’in dikkatini çeker radyoda dinlediği ses.
Bunun üzerine Müzeyyen’e gazinoda sahne alması için teklif götürür. Müzeyyen yaşı tutmadığı için apar topar Bursa’ya gider annesiyle. Mahkeme kararı ile yaşı büyültülür.
Bu sorun çözülse de Müzeyyen’in bir şartı vardır sahneye çıkmak için, o da tek başına solo yapmaktır. O dönemler saz ekibi önde, şarkıcılar ise arkada yer alır toplu bir şekilde. Sırayla şarkısını söyleyen şarkıcılar ardından tekrar yerlerine geri dönerler.
Fakat Müzeyyen bu geleneği bozar ve böylelikle gazino hayatında “solistlik” olgusunu başlatan öncü isim olur. Ki yaşının 15 olduğunu düşündüğümüzde, o yaşta ve o dönemde genç bir kadının erkeklerin hakim olduğu bir alanda sözünü dinletmesi gerçekten de hayranlık verici.
Gazinoda sahne alan Senar, ilk taş plağını da bu yıllarda piyasaya sürer. Bu süreçte ünlü bestekâr Selahattin Kaynak ile tanışır. Kaynak, sesinden büyülenir Müzeyyen’in. Bundan böyle bestelerini onun seslendirmesini ister.
Onun herkes üzerinde kısa sürede bu denli hayranlık uyandırması, Senar’ın altını çizdiği gibi güfteleri basit bir seslendirme işinden ziyade adeta yaşıyormuşçasına kendine has yorumuyla harmanlayarak anlatır gibi okumasından kaynaklanıyor.
“Ben şarkı söylemiyorum, güfteyi anlatıyorum.“
Yavaş yavaş sesi tüm yurda yayılan Müzeyyen turnelere çıkmaya başlar. Soyadını boşandıktan sonrasında da kullanmaya devam edeceği Ali Senar ile tanışır Eskişehir’de. Çift 1935 yılında yaşamlarını birleştirir.
Senar, Mustafa Kemal’in Huzurunda!
Müzeyyen Senar’ın namı saraya kadar yayılır. Bu sesin sahibinin kim olduğunu ve bizzat onu dinlemek isteyen Mustafa Kemal sanatçıya haber yollar. Evliliği nedeniyle sahne hayatını geri planda tutan Senar’ın kapısı çalınır 1937’de.
Atatürk’ün danışmanlarından biri olduğunu söyleyen kişi arabanın kendilerini beklediğini söyler. Apar topar hazırlanan çift saraya yola koyulur. Bugünün hafızasında hep taze kaldığını belirten Senar bu deneyimi bir imtihan olarak yorumlar:
“İmtihanların en büyüğü hem de. Saz ileride, kapıya yakın bir yerde bekliyordu. Tatyos Efendi’nin hicazkâr şarkısını seçmişti: Mâni oluyor halimi tâkrire hicâbım/ Üzme yetişir üzme firâkınla harabım.”
Müzeyyen, Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde öğrendiği ilk şarkılardan biri olduğu için Atatürk’ün bu seçiminden oldukça mutlu olur, başlar söylemeye. Sabaha kadar Mustafa Kemal ve arkadaşlarına sesiyle eşlik eder.
Eve döndüklerinde durumdan rahatsız olan eşi Senar’a şiddet uygulamaya kalkışmış, Senar buna müsaade etmemiş. 2 kez daha Atatürk’ten davet gelir bu sırada kendisine. Fakat hasta olması nedeniyle kibarca bu davetleri reddeder. Verdiği röportajlarda bu hastalığın fiziksel değil, psikolojik olduğunun altını çizer.
Geçen zamanın ardından yine kapısı çalınır Müzeyyen’in, Bursa’ya Çelik Palas Oteli’ne davet alır. Bu kez gitme vaktidir! Ve otelde sabaha kadar süren akşam yemeğinde şarkılarını seslendirir. Ertesi gün Bursa Merinos Fabrikası’nın açılışında sahne alır.
Bitti sanıyorsanız yanılıyorsunuz! Sabah olduğunda Ege Vapuru’na binerler. Şarkıları susmaz… Vapur Müzeyyen Senar’ın eşsiz sesiyle yankılanır. Artık dönüş vakti gelmiştir.
Tüm bunlar 1937 yılında gerçekleşir. Atatürk ile son görüşmesi ise takvimler 1938’i gösterdiğinde olur. Mustafa Kemal hastadır ve dileği Senar’ın sesinden şarkılar dinlemektir. Müzeyyen bu kez, o zamanların en büyük yatı Savarona’da söyler şarkılarını. 2 saatin ardından Ata’nın yanından ayrılır ve bu son görüşmeleri olur.
Ankara Radyosu, Sahnelere Devam ve Konserler
1940 ve sonrası Müzeyyen Senar’ın kariyer yaşamının ve özel yaşamının oldukça hareketlendiğini görüyoruz. Ali Senar ile boşanma kararı alan sanatçı sahnelere geri döner. Aynı zamanda müzik eğitimini esas olarak buradaki deneyimiyle tamamladığını söylediği Ankara Radyosu’nda çalışmaya başlar. Bir yandan da sinema filmlerinde hem sesi hem de görüntüsüyle yer alır.
İkinci eşi ve iki çocuğunun babası Ercüment Işıl ile tanışır. 1941 yılında Kristal Gazinosu’nda sahne almaya başlayan Müzeyyen Senar’ın ikinci evliliği de yolunda gitmez. “Şarkıcı” olduğu gerekçesi ile ailesinin eşi tarafından ilişkinin henüz başlangıcında dışlanır. Zor psikolojik süreçlerin içinden geçen sanatçı pencereden atlayarak intihar eder.
Kısa sürede iyileşen Senar, eşiyle boşandıktan sonra kendisini işe verir. 1947’de Paris’te konser verir. Ünü Mısırdan İran’a, Lübnan’dan Avrupa’ya ve nihayetinde 70’de verdiği konserle Amerika’ya yayılır.
70’li ve 80’li yıllarla beraber artık televizyonda TRT’nin programlarında boy göstermeye başlar. 83 yılında sahnelere veda eden Müzeyyen Senar içinde bulunduğu dönemin ruhunu da kaçırmaz. 98 yılında Sezen Aksu, Şebnem Ferah, Tarkan gibi birbirinden ünlü isimlerle düet yaptığı Müzeyyen Senar ile Bir Ömre Bedel albümü ile çağını yakalar ve sanatını günceller.
Veda
2015 yılında, 97 yaşında aramızdan ayrılan Senar, şüphesiz iz bırakan ve ilham veren kadınlardan. Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı 1934 yılında tanındığını düşünülünce, henüz 16 yaşında olan Müzeyyen Senar’ın tamamen erkeklerin egemenliğinde olan müzik dünyasında kendisine yer edinmesi, söz geçirebilmesi ve herkes tarafından saygıyla anılması oldukça büyüleyici!
Dönemin müzik kültürüne solistlik olgusunu getirmesinin yanı sıra; ilk kez elde mikrofon kullanıp sahneye tamamen hakimiyet kurmasıyla, maskülen bir edayla ettiği danslarla, zaman zaman mikrofon bile kullanmadan ve hiç ara vermeden programlarını sürdürmesiyle ve kadınların pantolonla da sahne alabileceği fikrini akıl etmesiyle klasik “kadın şarkıcı” algısını yıkmıştır kendisi.
İyi ki vardın Müzeyyen Senar!
Vasiyetinde, öldükten sonra mezarında çalınmasını istediğini belirttiği Tatyos Efendi’nin Ehl-i aşkın neşvegâhı kûşe-i meyhânedir‘in sözleri ile sonlandırmak isterim yazımı:
Ehl-i aşkın neşvegâhı kûşe-i meyhânedir
Sakiya uşşakı dilşad eyleyen peymaedir
Güft-ü guy-i âleme aldanma hep efsanedir
Sakiya uşşakı dilşad eyleyen peymanedir
“Aşk ehli meyhane köşesinde neşelenir, keyif bulur.
Âleme, uydurma efsanelere aldanmayasın.
Âşıkların gönlü bir kadehte mutlu olur.“
Kaynakça
Serenat İSTANBULLU, Müzeyyen Senar’ın Hayatı ve Müziksel Çalışmaları, AKÜ AMADER / SAYI 12.
Kraliçelerin altın seslisi: Müzeyyen Senar
www.roportajlik.com/muzeyyen-senarin-savas-aya-verdigi-roportajlar
https://www.hurriyet.com.tr/keske-muzeyyan-senar-olmasaydim-da-bir-kocayla-bir-omur-gecirseydim-5021446
https://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%BCzeyyen_Senar
Başrol- 6 Ekim 2019
https://www.haberturk.com/yasam/haber/1043030-ali-esad-goksel-yazilari-eski-istanbul-meyhaneleri-kitabi