Psikoloji

Panik Bozukluk: Paniğe Sarılmak

Panik Bozukluk hakkında detaylı bir değerlendirme sizleri bekliyor.

Zeynep Selvili’nin Pembe Fili Düşünme adlı kitabında yer verdiği deneyimlere ve gözlemlere gönderme yaparak panik bozukluğu inceleyen ve paniğe şefkatle yaklaşmaya çalışan yazım sizlerle.

Tanışma

Panik atak, yoğun bir endişe ve korku duymanın sonucu kötü şeyler olacak beklentisi ile ani olarak başlar. Kısa sürede şiddetli bir düzeye ulaşabilir. Panik atak esnasında nefes alma güçlüğü, boğulma hissi, çarpıntı, bulantı, karıncalanma hissi gibi belirtiler meydana gelebilmekte. Bu tarz bedensel belirtilerin yanı sıra; kontrolü kaybetme korkusu, ölüm korkusu veya zihinsel dengeyi yitirmişlik hissi gibi bilişsel belirtiler eşlik eder. Birey, panik atak geçirirken bir felaket ile karşı karşıya olduğu duygusu içerisindedir (Tükei, 2002). Bu atakların ve duyguların bir döngü haline bürünmesi ise “panik bozukluk” olarak adlandırılmakta.

Panik bozuklukta ataklar farklı tiplerde ortaya çıkabilmektedir. Belirli bir durumsal tetikleyici mevcut değilken ortaya çıkan ataklar, “beklenmedik” tipteki panik ataklardır. Belirli durumlarda ortaya çıkma ihtimali yüksek olan fakat her zaman çıkmayan panik ataklar ise “durumsal yatkınlık gösteren” ataklardır.

Bir diğer tip panik atak ise durumsal bir tetikleyici ile karşılaşınca hemen ortaya çıkan “duruma bağlı” ataklardır. Nedenleri tam olarak saptanmasa da, biyolojik ve psikososyal nedenler alt başlıklarında incelenebilmekte.

Biyolojik nedenler nörotransmiterlerin etkileşimi ile; psikososyal nedenler ise bireyin panik bozukluğu yanlış bir biçimde katastrofik olarak yorumlaması ile açıklanabilir. (Tamam, 2009).  Panik bozukluğun kısır döngüsünde kaygı teması vardır. Panik ataklar tekrarlamaya devam ettikçe, panik bozuklukla mücadele eden bireylerde bir beklenti anksiyetesi oluşur. Bu bireyler, ataklar arasındaki dönemde endişeli ve gergin bir şekilde her an yeni bir panik atağının geleceğini beklemeye başlar.

Beklenmedik tipteki panik ataklar ise bu beklenti anksiyetesinin en büyük destekçilerindendir. Beklenti anksiyetesiyle beslenen kısır döngünün kırılması için, birey panik atak ile karşılaşabileceğini düşündüğü tetikleyici ortamlardan uzak durmaya başlar. Bu ise döngüyü daha da çıkmaza sokar.

Gelin, panik bozukluğu daha yakından incelemek için Zeynep Selvili’nin bireysel tecrübelerine bakalım. Aynı zamanda yorumlamalarına da kulak verelim. Onun panik bozuklukla mücadelesindeki motivasyonu anlamaya çalışalım.

Bir Deneyim

Panik Bozukluk

Psikolog Zeynep Selvili, Pembe Fili Düşünme‘de üniversite yıllarında panik bozukluğu ile mücadelesine yer veriyor. İlk panik atağını şu şekilde anlatıyor:

Bir anda kalbim çok hızlı atmaya başladı, ağzımdan çıkacaktı nerdeyse. Vücudumun her yerinde kalp atışlarımı hissediyordum. Nefesim kesilecek gibi oluyordu. Göğsümün üstünde bir fil oturuyordu sanki, öyle bir ağırlık çökmüştü üzerime. Çok geçmeden sol kolum birkaç saniye içerisinde parmak uçlarıma kadar uyuştu. Artık emindim, kalp krizi geçiriyordum. Can havliyle yan koltukta duran çantama uzandım telefonumu almak için. Birini aramam lazımdı. Gelip, beni buradan alıp hemen acile götürecek birini. Bir anda beynim durdu sanki. Bilincim bedenimi terk etmiş gibiydi sanki. Kendimden uzaklaşmıştım…

Bu deneyim, panik atak hissiyatını çok detaylı özetliyor. Panik atağı deneyimleyen insanların çoğu, kalp krizi geçirdiklerine inanırlar. Bir sürü testten ve tetkikten geçip problemin ne olduğunu anlamaya çalışırlar. Ancak aranan problemin psikolojik olabileceğine ihtimal vermezler. “Panik bozukluk” etiketini kabul etmek oldukça zorlayıcı olabilir. Bu bozuklukta kaygı döngüsünü barındıran ataklar, tekrarlamak kaygısıyla belirli kaçınmalar meydana getirir.

Zeynep Selvili’nin macerasında da buna rastlıyoruz. Çareyi, panik atak geçirme ihtimalinin yüksek olduğu yerlere gitmemekte arıyor. Tetikleyici unsurların bulunabileceği herhangi bir ortama girmeyi reddediyor. İlk panik atağını geçirdiği garaja inmeyerek başlıyor kaçınma serüvenine. Ardından kendini uçağa binemezken, sinemaya gidemezken buluyor. Negatif duygulardan ve deneyimlerden kaçarak kendisine güvenli bir bölge oluşturduğunu düşünüyor. Ancak zamanla bu çağrışım ağı gittikçe büyüyor. Hareket alanının daraldığından ve kendini hayatta birçok şeyi yapamaz bir halde bulduğundan bahsediyor.

Bu tarz kaçınmaların bir engel olmadığını, beklenmedik anlarda ve yerlerde yeni panik ataklar ile karşılaştığını görüyoruz. Böylelikle sorunun çözümü için kaçınmanın değil, kökünün peşine düşmenin en etkili formül olduğunu fark ediyoruz. Çünkü insan, kaçtığı duyguların esiri olur.

Pembe Fil

Panik Bozukluk

Panik ataktan kaçınmak gibi günlük yaşantımızda kaçındığımız pek çok duygu ve düşünce vardır. Düşünmek istemediklerimizi düşünmeyi erteleriz veya bastırırız. İncindiğimiz bir olayı aklımıza getirmemeye çalıştığımızda, adeta zihnimize hükmederken buluruz. Bir anda içtiğimiz su bile bizi incinen bir olaylar birikintisine dönüşür.

Bahsettiğim kitabın başlığı olan “Pembe Fili Düşünme” hikâyesi de tam olarak buradan geliyor. Pembe bir fili düşünmemeyi kendimize görev haline getirdiğimizde, zihnimizin bizle oyun oynarcasına pembe bir fili hayal ettiğini fark ediyoruz. Şahsen her “Düşünme.” dediğimde benim zihnimdeki fil yalnızca kılık değiştiriyor. Kimi zaman pembe ve sarı hortumlu, kimi zaman renkli hasır şapkalı ve eğlenceli bir pembe fil geliyor gözümün önüne. Ama görevim, pembe fili düşünmemek…

Düşünmekten kaçtığımız ne varsa zihnimizi gıcıklamaya başlıyor. Panik atak da tam olarak bu hikâyedeki pembe fil bizler için. Zihnimiz ne zaman panik atağın varlığını düşünmeme ve ondan kaçma kararı alsa, biz iyice bu kaygının içinde boğulmaya başladığımızı fark ediyoruz. Ne zaman panikten kaçmak için hayatımızı daraltsak, paniğin o küçücük alanda bize rastlama imkânının daha büyük olabileceğini gözden kaçırıyoruz. Burada ise anladığımız şey, bu durumla mücadele eden bireyleri boğan şeyin aslında panik ataklar olmadığı. Bizler, pembe fili düşünürken acı çekmiyoruz; zorlandığımız kısım gözümüzün önüne pembe bir fil gelmesin diye gösterdiğimiz çaba.

Yeniden Çerçeveleme

“Panik” denince aklımızda ve içimizde uyanan hissiyat hep negatif, değil mi? Hep bir kaygı, telaş, korku, tekinsizlik halini çağrıştırıyor. Panik hissiyatı birey için oldukça rahatsız edici olduğundan, paniği hisseden bireyler bunu tetikleyen nesne ve durumlardan mümkün olduğunda kaçınmaya çalışırlar. Örneğin, gece tenha bir sokakta yürüyen, duyduğu rahatsız edici seslerden ötürü panik halinde olan bir birey, bir sonraki yürüyüşünde o sokakta yalnız yürümek konusunda ısrarcı olmayabilir.

Bu kaçınma davranışı işe bireyin o ortamı bir daha değerlendirme fırsatını, yani ürettiği fikirlerin gerçekliliğini değerlendirme fırsatını elinden almış olur. Aynı zamanda kaçınma davranışı bireyi rahatlattığı için, birey içerisinde bulunduğu durumun panik uyandırıcı olup olmadığını test etme şansından mahrum kalır (Gençöz, 1998).

Şimdi bu tür deneyimlerin bizde farklı bir his uyandırabilme ihtimaline bir göz atalım. Panikle olan ilişkiyi yeniden çerçevelemek, olası atakları da durdurabilmenin en etkili yolu gibi duruyor. Kendimize durumları test etme fırsatı verebilmek adına da kuvvetli bir adım.

Zeynep Selvili, panik bozukluk yolculuğunu sonlandırmaya karar verdiğinde bu “panik” halini “merak” ile değiştirmeyi tercih etmiş. Psikoloğu ona küçük Zeynep’in bu ataklara nasıl yaklaşacağını sormuş. O da “merak ile” yanıtını verdiğinde fark etmiş bunun bir kurtuluş yolu olabileceğini. Bunun üzerine geçirdiği panik atak krizlerinden kaçmaktan vazgeçmiş. Böylelikle atağa bitmek bilmeyen bir çocuk merakıyla yaklaşmayı tercih etmiş. Bu deneyiminin sonucunu ise şöyle özetliyor:

Zamanla tüm bu deneyimlerden sonra, ‘tuhaf’ olan ‘rahatlatıcı’ olmaya başladı. Deneyimlediklerimle savaşmaktansa gökyüzünde süzülen bulutları seyreder gibi o an yaşadığım her duygunun, her düşünce ve her fiziksel hissin gelişini ve gidişini izliyordum. Ve ilginçti ki, duyguların izleyicisi olmak, düşman saydığım duyguları yok etmek için mücadele vermekten daha az gayret gerektiriyordu. Mücadele etmek ağır, kabul etmek hafifti.”

Panikle Veda

Panik bozukluğu bir denklemle ele alan bu kitap, bileşenlerini “panik” ve “paniği hissetmeye gönüllü olmama” hali olarak belirlemiş. Burada panik bozukluğun aslında bireye kendisinde biten bir kabulleniş çözümü sunduğunu görebiliriz.

Panik + Paniği Hissetmeye Gönüllü Olmamak = Panik Bozukluk

Panik bozukluk, yalnızca panikle veya panik nöbetleriyle açıklanmıyor. Paniği olduğu gibi deneyimlemeye gönüllü olmadığımız zaman, onun başka bir hale bürünmesi için çabalıyoruz. Devamlı bir savaş halinde oluyoruz. Ondan kaçarak, onu başka şekillerin içine oturtmaya çalışıyoruz. Bu da panik bozukluğun en temel altyapılarından biri. Panik bozuklukla savaşmayı bırakmak demek, panik bozukluğa yenilmek anlamına gelmiyor. Savaşmayı bırakmak, yalnızca artık savaşmamayı tercih etme halini anlatıyor.

Bu ise denklemde paniği hissetmeye gönüllü olduğumuz kısım. Bunu başardığımızda, panikle beraber yürümeyi kabul etmiş oluyoruz. Onu kötü bir şey gibi algılayıp olduğu yerden koşarak uzaklaşmaktansa, aynı yerde durduğumuzda sakince neler olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Paniğe sarılıyoruz, ve onu kendimizde misafir edebilmek fikriyle barışabiliyoruz.

“Pembe Fili Düşünme” kitabının birinci bölümünü ele aldığım ve sık sık göndermeler yaptığım bu yazımda, panik bozukluğun ne olduğundan kısaca bahsederek varolan bir panik bozukluk öyküsünü ele aldık. Geçirdiği bir panik ataktan sonra hayatında ciddi değişiklikler meydana gelen bir insanın bununla nasıl başa çıkmayı tercih ettiğini gözlemledik.

Ben, bir psikolog gözünden, meslektaşımın kaleme aldığı bu kitapta yer alan bölümün panik bozukluk ile mücadele eden insanlar için çok kapsamlı bir aktarış olduğunu düşünüyorum. Etiketlenmiş bir bozukluğa alternatif bir bakış açısı sunan bu öykü, umarım hepimizin kendimizden bir parça yakalayabileceğimiz bir öyküdür. Her birimizin panik ve benzeri duygularımıza sarılabilmeye ihtiyacımız var.

Kaynakça

Gençöz, T. (1998). KORKU: SEBEPLERİ, SONUÇLARI VE BAŞETME YOLLARI. Kriz dergisi, 6(2), 9-16.

Selvili, Z. (2020). Pembe Fili Düşünme.İnkılap Kitabevi.

Tamam, L. (2009). Panik bozukluk. Actual Medicine Dergisi.

Tükel, R. (2002). Panik bozukluğu.Klinik Psikiyatri Dergisi, 5 (Supp: 3), 5-13.

Psk. Zeynep Temel

İstanbul doğumluyum. University of Nottingham'ın Psikoloji bölümünden mezun oldum. Bir danışmanlık ofisinde psikolog olarak görev almaktayım. Alanda Bilişsel Davranışçı Terapi, Sanat Terapisi, Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi vb. eğitimler aldım. Okumak, yeni yerler keşfetmek ve seramik yapmak en büyük tutkularımdan. Psikoloji severleri buluşturan bu platformda yazılarım sizlerle!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir