Selda Bağcan: Müziğin Aykırı Tonu
Selda Bağcan…!
“Kadın köşemizde olmazsa olmaz” dediğimiz isimlerden biri kendisi. E malum sesi kadar karakteri de güçlü bir kadın Selda Bağcan. Haksızlara karşı dik duruşu ve boyun eğmeyen yapısıyla tanıyoruz kendisini.
Eşsiz sesi ve özgün besteleriyle yeniden hayat verdiği türkülerle ortak acılarımıza ve isyan çığlıklarımıza korkusuzca tercüman oluyor sanatçı: “Adaletin Bu mu Dünya”, “Ah Yalan Dünya”, “Yürüyorum Dikenlerin Üstünde”, “Uğurlar Olsun”, “Öyle Bir Yerdeyim ki”, “İnce İnce Bir Kar Yağar”, “Sarı Saçlım Mavi Gözlüm”, “Yuh Yuh”….
Artık biliyorsunuz ki kadın köşemizde yaşamıyla, işiyle, duruşuyla tüm kadınlara ilham veren isimlere yer veriyoruz. Bu anlamda Selda Bağcan nokta atışı olsa gerek. Henüz 70’li yıllarda elinde gitarıyla protest müzik yapan bir kadından söz ediyoruz neticede. İşte, belki de onu döneminin kadın sanatçılarından ayıran -sesi dışında- seçmiş olduğu müzik türüydü.
Bağcan’ın sonralarında başına işler açacak, protest tarzla müzik dünyasına atılmayı tercih etmesi, hepimizin kabul edeceği gibi oldukça riskli ve cüretkâr bir davranış aslında. Bu tespit, 70’li ve 80’li yılların siyasi havasını düşününce kulağa daha anlamlı geliyor.
Lafı çok da uzatmaya gerek yok sanki. Gelin, kendisinin duygulandıran ve bir o kadar gururlandıran hikâyesine göz atalım.
Bağcan Ailesi
Tam adıyla Havva Selda Bağcan, 1948 yılında Muğla’da yaşama açıyor gözlerini. Annesi Fevziye Hanım öğretmen, babası Selim Bey ise veteriner hekim. Selda, çiftin dört çocuğu arasında en küçüğü ve tek kız çocuğu. Ebeveynlerin hizmetleri nedeniyle 10 yaşına kadar Van’da yaşıyor Bağcan ailesi.
Selda’nın gitarla tanışması da bu yıllara dayanıyor. Böyle olsa da ilk tanıştığı müzik aleti mandolin. “Bu müzik aşkı nereden geliyor?” diye soracak olursanız, birçok ünlü isimde olduğu gibi Selda’nın da ailesinden geliyor, yani genetik!
“Babam çok iyi bir müzisyendi aynı zamanda. Bütün enstrümanları çalardı. Ben küçükken okullarda mandolin meşhurdu. Babam bana mandolin öğretti notalarla. Daha ilkokula gitmeden mandolin öğrendim, notalı bir şekilde üstelik.”
Müzik ile İç İçe Bir Aile
Ailede bu genetiği üstlenen yalnızca Selda Bağcan değil tabii. Aynı zamanda abileri de müzisyen olarak çeşitli mekanlar da sahneler almışlar. 70’li yılların meşhur mekanı, Van Gogh adlı kulüpte sahne alan kardeşler en sonunda kendi mekânlarını açmaya karar vermişler.
Bu kararın ardından Van Gogh’a karşılık Beethoven adlı bir kulüp açmışlar. Bu sırada Selda 22 yaşında. Aynı zamanda Ankara Üniversitesi Fizik Mühendisliği Bölümü’nde öğrenci. Müzik, öğrencilik yaşamında da kendisine eşlik ediyor. Müzik hayatına başlaması da abilerinin açtığı kulüp ile oluyor aslında:
“Bir sürü sanatçı geldi oraya. Yıl 1970. Barış Manço, Cem Karaca, Esin Afşar, Fikret Kızılok… Türkiye’nin bütün ünlüleri geldi orada çaldı, söyledi. Ve ben kulüp sahiplerinin kız kardeşleri olarak, onların üstünde sahneye çıkıyordum. Hem de gitar çalıp şarkı söyleyen bir kızdım. Onlar gidiyor, ben sahnede oturup şarkı söyleyen bir kız… Millet şok tabii. Sanat hayatıma böyle başladım diyebilirim.”
Aynı süreçte Türk halk müziği ile tanışıyor Bağcan. Çünkü kendisi daha öncelerinde ne halk müziği ne de sanat müziği dinlemiş. Öyle ki The Beatles, The Rolling Stones, The Animals dinleyen genç bir kadın kendisi. Ne zaman ki Ankara radyosunda halk müziği ile tanışıyor, adeta vuruluyor ve bundan sonrasında sesiyle bu tarza hayat veriyor.
Şöyle, ben 20 yaşına kadar hiç Türk müziği dinlemezdim. Ne halk müziği, ne sanat müziği. Hiç. Biz hep Batı müziği dinlerdik.
Daha sonra halk müziğine merak sardım, 20’li yaşlarda. 68 kuşağının verdiği heyecanla.
Bireysel Müzik Kariyeri
Yıl 1971. Plak yapmak için İstanbul’a gelen Bağcan her seferinde reddediliyor ve bunun üzerine espri bir dille “kimse beni beğenmedi.” diyor.
Ardından TRT’de güçlü bir isim olan ve reklam şirketi sahibi Türkan Poyraz’ın stüdyosunda şarkılarını kayda almaya başlıyor. Bu sırada, hapishanelerle ilgili bir program yayınlanıyor TRT’de. Rica üzerine, Bağcan Mapushanelere Güneş Doğmuyor adlı parçayı seslendiriyor.
Programın her bölümünde kendisinin sesinden bu parça çalıyor. Aynı zamanda Zelda adıyla kendisinden habersiz bir plak çıkıyor. Herkes bu sesin sahibinin kim olduğunu merak ediyor. Aynı dönemde Deniz Gezmişler hapishanede. Sanılıyor ki, Gezmiş’e aşık bir kadın onun için söylüyor bu şarkıyı.
Bu olayın üstüne, ilerleyen süreçte Selda Bağcan’ın Gezmiş ile aşk yaşıyor olduğuna dair iddialar atılıyor ortaya. Merak ettiyseniz hemen söylemeliyim ki, bu durumun bir gerçeklik payı yok.
76 yılında yorumladığı “Yaz Gazeteci Yaz” ile tüm dikkatleri üstüne çekmeyi başarıyor Selda Bağcan. Bir kadın olarak rock tarzda coverladığı türkülerle, Barış Mançoların ve Cem Karacaların egemen olduğu bu türe bir kadın olarak meydan okuyor.
Aynı zamanda, bu şarkının bir özelliği var ki Selda Bağcan son kupleye ülkenin gündemine göre her seferinde yeni bir yorum katıyor. En son Gezi’de yorum kattığı haliyle dizeler şöyle:
Şöhretten bunalmış dilleri yazma
Kendi bahçendeki gülleri yazma
Haksız yere genç öldüren elleri yazma
Gezi de can veren yiğitleri de yaz
Abileri her ne kadar bu süreçte kendisine Batı müziği yapması yönünde tavsiyeler vermiş olsalar da Selda Bağcan bildiğinden şaşmıyor ve peşin sıra albümlerini piyasaya sürmeye devam ediyor. Fakat 12 Eylül gelir çatar. Birçok isim gibi Selda Bağcan da nasibini alır dönemin siyasi gelişmelerinden!
“Özellikle sol kesim korktu benden.”
Aslında belli bir süre Bağcan şarkıları zaten herkese ulaşmıyor. 72’den 79 yılına değin TRT’de yasaklı sanatçılardan kendisi. 78 yılında Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiiri Koçero‘yu besteler sanatçı. Şarkı Almanya’da yayınlanır ve çok sevilir. Takvimler 1981’i gösterdiğinde ise korsan kasetlerle Türkiye’ye getirilir.
Kocunmayın güzel beyler, hanımlar
Alınıp incinmeyin
Patron gazetelerinde yüksek bir tirajdır koçero
Hükümet programında bir nakliyekün
Kapitalist dış basında Nobellik roman
Politik sürtüşmelerde bir yılan hikâyesi
Kulaktan kulağa yayılan ve çok sevilen bu şarkı Selda Bağcan’ın evinden alınıp Metris’e götürülmesiyle sonuçlanır. Anlaşıldığı gibi, başka hiçbir nedeni yoktur hapishaneye götürülmesinin.
Albümleri ile ünü Türkiye’yi aşan Selda Bağcan gibi bir sanatçının, şarkısı nedeniyle hapishaneye atılması dünya basınında büyük bir yankı uyandırır. Üç yılın ardından bu kez de Kaldı Kaldı türküsü nedeniyle tekrardan cezaevine gönderilir.
Kaldı kaldı dünya kaldı
Sanki Süleyman’a kaldı
Dedim bir gün hesap sorar
Bu millet hakkını arar
Yalancılık neye yarar
Dünya Radyoları Çalıyor!: Türk Köylüsü
Tam tamına yedi ayrı mahkemede 9 sene boyunca yargılanır Selda Bağcan. 1982’den 1987 yılına kadar pasaportuna el konulur. Peter Gabriel tarafından desteklenen, Womad Vakfı tarafından düzenlenen Dünya Dans ve Müzik Festivali’ne davet edilir. Fakat pasaportu olmadığı için festivale katılamaz.
Buna rağmen, festivalde Nazım Hikmet’in şiiri olan ve uzun hava tarzında bestelediği Türk Köylüsü adlı parçasına yer verilir. Bütün dünya radyolarında yankılanır Türk Köylüsü. Böylelikle peşin sıra dünyanın çeşitli ülkelerinden davetler almaya başlar.
“Ben türkülerle meşhur oldum dünyada.”
Durmak Bilmeyen Yükseliş…
Artık tüm dünyaya sesini kanıtlamış olan Bağcan’ın esas yükselişi 90’lı yıllarda gerçekleşir. Bu anlamda, durmak bilmeyen bir yükseliş hikâyesi onunki… Aynı vakfın çabaları sayesinde pasaportunu geri alır. 87 yılında Londra’da düzenlenen festivallerde boy gösteren sanatçı, 88 yılında Batı Avrupa’da bir dizi konser verir.
Tabii ülkesini unutmuş değildir! 89’dan 90 yılına kadar Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde halka açık konserler verir. Halkla temasını hiçbir zaman elden bırakmaz. Ardından; Hollanda, Yugoslavya, İsrail, Danimarka… derken tüm dünyaya açılır. 92’de aynı adlı albümün içinde yer alan Ziller ve İpler parçası ile dinleyenleri kendine hayran bırakmaya devam eder ve ününe ün katar.
Günümüzde Selda Bağcan
Bugün, dünyanın en büyük festivallerinde Selda Bağcan şarkıları çalıyor. Türkçe bilen bilmeyen, genci yaşlısı herkesin dilinde onun şarkıları var. Aynı zamanda Türkiye’de ve dünyada birçok ünlü DJ tarafından şarkıları coverlandı ve coverlanmaya da devam ediyor.
Bunlardan en bilinenleri arasında, Amerikalı rapçi Mos Def yer alıyor. Ünlü rapçi Supermagic adlı parçasında, Bağcan’ın yorumladığı İnce İnce Bir Kar Yağar türküsünü kullandı. Aynı türkü Amerika menşeli bir oyun şirketinin Skate 2 oyununda da yer aldı.
Mayıs 2015’te ise Yüzüklerin Efendisi’nin Frodo’su Elijah Wood’un Selda Bağcan ile pozu Türkiye’nin gündemine oturdu. Wood, Selda Bağcan’ın büyük bir hayranı olarak Mayıs 2015’te düzenlenen İstanbul Ekşi Fest konserine katıldı.
Tüm bunların yanı sıra, Bağcan İspanya’nın en büyük kentlerinden Barcelona’da düzenlenen Primavera Sound 2016’da sahneye çıktı. Festivale katılan İspanyol gençler “Yuh Yuh” şarkısında Bağcan’a halaylarla eşlik ettiler.
İşte, Türkiye’den dünyaya uzanan bir başarı hikâyesi Selda Bağcan’ınki. Üstelik, üzerine ödenen bedellerle dolu bir hikâye. Bilirsiniz, halk kahramanlarının süper bir gücü vardır, bu gücü de halkın iyiliği için kullanırlar.
İşte, Selda Bağcan’ın süper gücü eşi benzeri olmayan sesi, sesiyle toplumsal sorunlar dile getirip siyasi eleştirilere korkusuzca yer vermesi de halkın iyiliğine…
Bu açıdan, kendisi tam olarak bir halk kahramanı!
Ama bu kahraman alışılagelmişin dışında; BİR KADIN VE SİLAHI İSE SANATI!
Kaynakça
https://www.redbull.com/tr-tr/selda-bagcan-ile-ozel-roportaj
https://tr.wikipedia.org/wiki/Selda_Ba%C4%9Fcan
https://bantmag.com/dergi/no-34/selda-bagcan-ve-gaye-su-akyol-en-buyuk-selda-baska-buyuk-yok/