The Banshees of Inisherin: Usta İşi
The Banshees of Inisherin, Martin McDonagh’ın dördüncü uzun metraj filmi. Başrollerinde Colin Farrell ve Brendan Gleeson rol alıyor. Daha önce yine Martin McDonagh’ın çektiği In Bruges filminde ikisini beraber izlemiştik.
Filmin ilk tanıtımı yapıldığında çoğu kişi In Bruges’ın devamı olarak bile algıladı. Fakat bu defa çok farklı bir hikâye ile karşı karşıyayız. Gelin, şimdi bu seneye damgasını vuran filmlerden biri olan The Banshees of Inisherin’i inceleyelim.
Film prömiyerini Venedik Film Festivalinde yaptı. En İyi Senaryo (Martin McDonagh) ve En İyi Oyuncu (Colin Farrell) kategorilerinde iki ödül almayı başardı. Martin McDonagh’ın kariyerinin ilk üç filmi ABD’de geçmişti. Daha sonraki filmi ise Belçika’da geçiyordu. İrlandalı yönetmen The Banshees of Inisherin ile sonunda kendi ülkesinde geçen bir film çekti. İçinde büyüdüğü kültüre dair çektiği ilk film de Martin McDonagh’ın kariyerinin en iyi filmi oldu diyebiliriz.
The Banshees of Inisherin: Hikâye Anlatıcılığın Gücü
The Banshees of Inisherin, 2022 yılının en gözde filmlerinden biriydi. Türkiye’de ilk gösterimini Filmekimi’nde yaptı. Daha sonra da şubat ayı itibariyle vizyona girdi. Seyirci tarafından da çok sevilen bir film oldu.
Ödül sezonunun başlaması ile çok fazla ödül adaylığında adı geçmeye başladı. BAFTA ve Golden Globes ve ile bütün büyük ödül törenlerinde kendinden söz ettirdi. Son olarak 95. Oscar Ödül Töreni’nde 8 dalda 9 adaylık kazandı. Böylece sadece seyirci nezdinde değil eleştirmenlerin gözünde de önemli bir yeri olduğunu ispat etmiş oldu.
Konu olarak, film İrlanda’nın açıklarında Inisherin adında bir adada geçiyor. Padraic ve Colm isimli iki dostun arkadaşlığının tekrardan kurmaya çalışmasını izliyoruz. Fakat burada basit bir dostluğu geri kazanım hikâyesi izlemiyoruz.
Padraic, yıllardır yakın arkadaşı olan Colm’un kendisinden uzaklaştığını fark ediyor. Daha sonra da Colm’un yanına gidip onunla konuşmaya çalışıyor. Fakat Colm, kelimenin tam anlamıyla adeta Padraic’den kaçıyor. Sonunda Padraic, Colm’a sana yanlış ne yaptım sorusunu sorma fırsatı bulduğunda, Colm ona “Artık seninle arkadaş olmak istemiyorum. Çünkü artık senden hoşlanmıyorum.” diyor. Film de zaten tam olarak bu diyalogdan sonra başlıyor.
Padraic, bu duyduklarından sonra Colm ile olan arkadaşlığından vazgeçmiyor. Hatta hem kendisine hem de etrafa karşı bir sorgulama süreci geçiriyor. The Banshees of Inisherin, konu olarak çok basit gibi görünse de müthiş bir hikâye anlatıcılığı eseri.
Martin McDonagh hikâye oluşturma ve anlatma konusundaki becerisini The Banshees of Inisherin ile herkese göstermiş oluyor. Filmin en büyük başarılarından biri de hikâye anlatımının gücü. Basit bir hikâye örgüsünü, güçlü bir hikâye haline getirmesi. Filmin sıradan ve tekdüze ilerleyen hikâyesi her saniye daha da güçleniyor.
Karakter yaratımı, oyunculuklar ve atmosferi yazının devamında daha kapsamlı irdeleriz. Bunların hepsi de filme çok güzel bir etki sağlıyor. Fakat hikâye konusunun özellikle üzerinde durmak istiyorum. Müthiş bir yazar zekâsı ile karşı karşıyayız. Nerdeyse gösteriş yapan bir zekâ ile karşı karşıyayız. Diyalogların ve metnin gücü tamamen filmi ele geçiriyor.
“Artık senden hoşlanmıyorum.”
The Banshees of Inisherin, birçok konuya değinen bir film. Bir kere filmin bir adada geçiyor olması, hikâye açısından önemli bir metafor. Çünkü filmin geçtiği yıl 1923. Yani İrlanda İç Savaşı’nın devam ettiği yıl. Zaten adanın karşısında da patlayan bombaları görebiliyoruz.
Inisherin sakinleri de yer yer karşıda devam eden iç savaşa bakıyorlar. Savaş üzerinden de savaşın gereksizliği üzerinden de birçok sohbet geçiyor. Fakat adanın kendi işleyişinde savaşın çok da yeri yok. Zaten genel olarak ana karadan kopuk, kendi hallerinde ve kendi dünyasında yaşayan insanların yaşadığı bir yeri izliyoruz.
Bu yüzden de Padraic ve Colm’un arkadaşlıklarının bitişi sadece ikisini değil tüm kasabayı etkiliyor. Etraftaki herkes bu küslükten kendi payına düşeni alıyor.
Romantik ilişkilerimizde alışkın olduğumuz, kolay bir şekilde söylediğimiz “Artık seni sevmiyorum.” cümlesini konu arkadaşlık olunca bu kadar rahat söyleyemiyoruz. Arkadaşlık bir kere hayatına aldığında devamlı olarak taşıman gereken bir ilişki gibi hayatımızın akışı ile devam ediyor.
Arada vazgeçtiklerimiz ya da uzaklaştıkça hayatımızdan çıkan insanlar oluyor. Fakat bu ilişkileri bitirmek için bir konuşma yapmamıza gerek kalmıyor. İşte Colm da artık yaşlandığından ve kendi bestelerini yapmak istediğinden dolayı sıkıcı bulduğu Padraic ile ilişkisine daha fazla zaman ayırmak istemiyor.
Padraic ile ilişkisini bitirmenin tek yolu ise bunu ona söylemek. Yine de Padraic, Colm’un peşini bırakmıyor. Kendisine şaka yaptığını dahi düşünüyor. Bir insanın sizden vazgeçmesinin ne demek olduğunu Padraic’in psikolojisi ile daha iyi gözlemliyoruz. Colm’a baktığımızda ise vakit geçirmekten hoşlanmadığımız biriyle vakit geçirmenin bizi nasıl parça parça öldürdüğünü görmüş oluyoruz.
Colm’un asıl motivasyonunun aslında ilerleyen yaşı ile dünyaya bir şeyler bırakmak, kalıcı olmak olduğunu anlamak zor değil. Bir yandan da Melville’in önemli eseri Kâtip Bartleby’in anakahramanı Bartleby gibi bir ruh hali içerisinde. Filmi izlerken aklıma çok defa bu kitap ve savundukları geldi. Tıpkı Colm da “yapmamayı tercih eden” Bartleby gibi bu arkadaşlığı sürdürmeyi tercih etmiyor. Bunun için de herhangi bir bahane de yaratmıyor.
Kara Mizah
The Banshees of Inisherin, başrolleri dışında diğer tüm karakterlerin özenle yazıldığı bir film. Kasabada kimsenin konuşmak istemediği adeta kasabanın içerisinde hoşlanılmayan bir karakter olan aylak Dominic. Onun aşırı sert ve oğluna sert davranan babası polis memuru Peader.
Padraic’in onunla yaşayan, zeki olduğunu ve kasabadaki diğer herkesten farklı olduğunu anladığımız kız kardeşi Siobhan. Kasabanın adeta olup biten her şeyi bilen barmeni, Colm’un günah çıkarma sahnelerinde gördüğümüz ve şahsına münhasır olduğunu anladığımız kasabanın pederi. Tüm bu karakterlerin hem kendi içerisindeki hem de aralarındaki ilişki filmdeki absürtlüğü çok güzel bir şekilde yansıtıyor.
Filmin tamamında başarılı bir kara mizah izliyoruz. Martin McDonagh, genel anlamda hikâye anlatıcılığın bir unsuru olarak mizahı iyi kullanabilen bir yazar. Bu filmde de bunun çok iyi bir örneğini görmüş oluyoruz.
Diyaloglar filmin en başarılı yanlarından, diyalogları bu kadar başarılı yapan şey de iyi yazılmış karakterler. Her karakteri daha gözüktükleri ikinci üçüncü sahneden tanımaya başlıyoruz. Kara mizah sadece yazılan diyaloglarda ya da hikâyede değil aynı zamanda yaratılan karakterlerin özelliklerine de sızmış.
Küçük bir yerde yaşamanın, nerdeyse kimsenin uğraşacak bir şeyinin olmamasıyla beraber kasabanın tamamında belli rutinlerin olduğunu anlıyoruz. Aslında bu küslüğün tüm kasabada yaşayan herkesi etkilemesinin bir sebebi de bu. Beraber vakit geçiren iki arkadaşın küsmesi tüm kasabanın rutinini bozuyor.
Colm’un köşe bucak Padraic’den kaçması, Padraic’in ise Colm’u asla kendi haline bırakmaması ile Colm’un parmaklarını kesip Padraic’in kapısına bırakması da herkesin üzerinde büyük bir etki yaratıyor.
The Banshees of Inisherin: Teknik İnceleme
The Banshees of Inisherin’i izlerken belki de karakterler kadar önemli bir başrol daha var. O da İrlanda’nın müthiş doğası. İzlerken bir gözünüz hep doğada oluyor. Film bittikten sonra da karakterler ve olay kadar İrlanda’yı ve Inisherin’in o yeşil, mavi doğasını hatırlıyorsunuz.
Kasaba, yollar ve kasaba içerisindeki mekanlar adeta Padraic ve Colm arasındaki küslüğü göstermek adına kurulmuş. Tüm kadrajlar da zaten filmin ortasındaki çatışmaya hizmet ediyor. Padraic ve Colm’un sıklıkla gittikleri meyhane film için inşa edilmiş. Gerekli izinleri olmadığı için de filmin bitmesine yakın yıkılmış.
Aynı zamanda Padraic ve Colm’un kostümleri de yaşlı bir amca tarafından elde dikilmiş. Böyle bir filmde atmosferin ne denli önemli olduğunun yönetmen de farkında olarak tüm detayları en ince ayrıntısına kadar planlamış.
Filmin genelinde özellikle kapalı alan çekimlerinde ışık kullanımı çok başarılı bir şekilde yapılmış. İki karakterin gittiği pub, telgrafhane ve kasabanın içindeki tasarım hikâyeye ve atmosfere çok iyi bir şekilde hizmet ediyor.
Aynı zamanda Padraic ve kız kardeşi Siobhan’ın yaşadığı evin tasarımı, Colm’un evi de karakterle özgü bir şekilde tasarlanmış.
Gelelim, filmin belki de en başarılı yanına. O da tabii ki oyunculuklar. Colin Farrell ve Brendan Gleeson çok iyi performanslar sergiliyor. İki oyuncunun performansı adeta filmi sırtlıyor. İki kişinin arasındaki arkadaşlığı başrole koyduğu için de oyunculukların iyi olması ve arasındaki ilişkinin yansıtılması çok başarılı bir şekilde kurulmuş. Martin McDonagh’ın ilk filmi In Bruges’den alışkın olduğu iki oyuncu ile çalışması da yönetmen açısından iyi bir seçim olmuş.
The Banshees of Inisherin, gerek konusu ile gerek de çekimleri ve oyuncu yönetimi ile geçen senenin en önemli filmlerinden biriydi. Bu film ile Martin McDonagh’ın bir sonraki projesini daha büyük bir merak ile bekliyoruz.