Sinema

The Chair: Akademi Dünyasında Kadın Olmak

The Chair, Game of Thrones’un yaratıcıları Dan Benioff ve D.B. Weiss’ın Netflix projesi olan, ilk sezonu 20 Ağustos 2021’de yayınlanan komedi-dram dizisi.  

Dijital platformlarda, kadın temalı yerli veya yabancı fark etmeksizin film/dizi sayısı son zamanlarda fazlasıyla arttı. Bu türden yapımlar kadının özel, toplumsal ve iş yaşamındaki yerini gerçekçi bir şekilde ele almaları ve bu noktada farkındalık yaratmaları bakımından ayrı bir önem taşıyor. Bu yazıda, ele alacağım The Chair bu dizilere örnek teşkil eden başarılı yapımlardan bir tanesi. 

Diziyi incelemeye geçmeden önce ise diziyle bağlantısında ilişki kurabileceğimizi düşündüğüm birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum. Şöyle ki: Kadınlara sıklıkla anaokulu öğretmenliği, ilkokul öğretmenliği, hemşirelik gibi meslek gruplarını tercih etmeleri öğütlenir aileleri ve yakın çevreleri tarafından. Örneğin, -hepimizin bildiği gibi- mühendislik erkeklere uygun olduğu düşünülen meslek grubu arasında yer alır. Yukarıda bahsi geçen meslekler ise sıklıkla kadınlarla özdeşleştirilmiştir. Bu bakışın nedeni, yüksek bir ihtimalle “kadının yeteneklerinin ve becerilerinin çocuk bakımı ve hizmet gibi alanlarla sınırlı olduğu” yanılsamasından kaynaklanıyor. 

Şüphesiz, kadınlar geçmişe kıyasla günümüzde çeşitli iş sahalarında yer alıyorlar. Ancak günümüzde halen iş yaşamında cinsiyetçi bakışın çok yaygın olduğunu söylemek mümkün. Kadınların erkeklere kıyasla alt pozisyonlarda yer alması, erkeklerle aynı pozisyonda olsalar bile daha az maaş almaları ve “kadına uygun olduğu” düşünülen meslek alanlarına daha fazla eğilim göstermeleri böyle olduğunu doğrular nitelikte. 

Öte yandan, kadınlara pek de uygun olmadığı düşünülen meslek grupları arasına akademisyenliği de yerleştirmek mümkün. “Profesör” veya “Doktor” denildiğinde zihinlerde ister istemez beliriveren erkek imajı bu görüşü destekliyor. Ayrıca, akademideki erkek popülâsyonunu hesaba katınca, akademisyenliğin de birçok iş alanı gibi erkek egemenliği altında olduğunu görüyoruz. İşte, The Chair’ın önemi tam da bundan kaynaklanıyor. Yapım, izleyiciye akademi dünyasında bir kadın olarak var olabilmenin ne demek olduğuna dair çarpıcı bir anlatım sunuyor.  

Diziye Genel Bir  Bakış

The Chair

Netflix üzerinden 2021 yılında seyirciyle buluşan yapımın henüz ilk sezonunun yayınlanmış olduğunu hemen belirteyim. Yapımın ilk sezonu 30’ar dakikalık altı bölümden oluşuyor. Devamı gelecek mi bilmesek de özgün konusuyla yapım, hâlihazırda yayınlanmış bölümleriyle bile incelemeye değer.  

The Chair, bir kurgu ürünü olan Pembroke Üniversitesi’nde İngilizce bölüm başkanlığı koltuğuna ilk defa bir kadının oturmasının ardından yaşanan olaylar zincirini konu alıyor. Olaylar, bölüm başkanlığına getirilen Prof. Ji-Yoon Kim’in etrafında dönüyor.

Dizide Profesör Kim’i bu denli önemli kılan iki unsurla karşılaşıyoruz. Birincisi, o, bölüm başkanlığına getirilen ilk kadın. İkincisi ise onun beyaz ırktan olmayan ilk bölüm başkanı olması. Böylelikle The Chair, akademide cinsiyetçilik sorunun yanı sıra ırkçılık sorununu da masaya yatırıyor. Bir de yan karakterler aracılığıyla bu sorunlara eklemlenen yaş ayrımcılığı (ageism) meselesini de ele almayı unutmuyor.  

(Yazının devamı yapım hakkında –spoiler– içermektedir.)

Neden “The Chair”?    

Dizi, İngilizce departmanı tarihinde başkanlığa getirilen ilk kadın olması nedeniyle dikkatleri üstüne çeken Profesör Kim’in bölüm başkanı olduğu ilk mesai günü ile seyirciyi selamlıyor. Aslında başlı başına Kim, hem bir kadın olması hem de beyaz bir ırktan olmaması nedeniyle hayata 1-0 başlıyor. Fakat tüm bu insan uydurması olan etiketlere inat, başarılı kadın gururla odasının yolunu tutuyor. Odasına giriyor ve masasının başına geçiyor. Ancak sandalyesi kırık olduğu için oturmasıyla beraber yere devrilmesi bir oluyor. Bu sahne, Kim’in başına geleceklere dair seyirciye ipuçları verip bir uyarı niteliği taşıyor adeta.

Dizinin adının “The Chair (Sandalye)” olması, ayrıca bu sahnenin seyirciye iletmek istediği özel bir mesaj olabileceği ihtimalini de akıllara getiriyor. Öyleyse düşünelim, bu sahneyle anlatılmak istenen ne olabilir?

Kırık sandalye, sanki akademi dünyasının Kim ve onun gibilere çarpık bakışının bir temsili. Bu bakışa göre, o, bir kadın ve farklı bir etnik kökenden gelmesi nedeniyle bu pozisyon için oldukça eğreti kalıyor. Sandalyenin kırık olması da bu bakışın çarpıklığını gösteriyor gibi. Peki, Kim’in düşmesi onun kabahati mi, yoksa sandalyenin kırık olmasından mı kaynaklanıyor? Elbette, sorun sandalyede. Yani, akdeminin cinsiyetçi ve ırkçı bakışında. Fakat bunun farkında olmak, olacakları önlemeye yetmiyor.  

Akademisyen Anne  

The Chair

Akademisyenliğin bir meslek olmaktan ziyade, hayat boyu öğrenmeye dayalı bir yaşam tarzı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hangi bölüm olduğu fark etmeksizin, akademisyenlik sürekli kişinin kendisini ve bilgilerini güncellenmesini gerektiriyor. Bu açıdan, “akademisyenliğin bir nevi hayat boyu öğrencilik anlamına geldiği” çıkarımını yapmak mümkün.

Tam olarak da bu nedenle, akademisyenliğin kadına biçilen cinsiyet rollerine ket vurabileceği düşünülmektedir sıklıkla. Bir tercih meselesi olsa da evlenmemek veya çocuk sahibi olmamak, akademik kariyerin kadınlar üzerinde bıraktığı deformasyon olarak görülmekte. Aynı zamanda, bu bakışın tam tersini temsil eden yaygın bir görüş daha vardır. Bu görüş, “kadın evliyse veya evlenmeyi düşünüyorsa ya da çocuk sahibi olmayı istiyorsa akademisyenliğin ona uygun olmadığı” algısından kaynaklanır.    

Bu yanılsamalar neticesinde, kadına iki seçenek kalır: Kadın tek başına bir yaşam sürdürüp hayatını akademiye adayacaktır. İkinci seçenek ise evlilik ve çocuk gibi planlarını hayata geçirebilmek için akademik kariyerinden vazgeçecektir. Oysa akademik dünya bizlere üçüncü bir seçeneğin olduğunu gösteren kadınlarla doludur. The Chair ise Profesör Kim aracılığıyla, dördüncü bir seçenek olduğunu da gösteriyor. O, bekâr bir kadın olarak Juju adında bir kızı evlat edinmiştir.

Juju üzerinden dizi göçmenlik ve yine etnik köken konularını da ele almayı ihmal etmiyor. Bunun yanında, akademisyen bir kadının elbette annelik yapabileceğini tüm çıplaklığı ile göstermekte. Bunun yanında Kim’in yaşadığı zorlukları da.

Yaş Ayrımcılığı    

The Chair

The Chair‘ın masaya yatırdığı bir diğer sorun ise akademi dünyasında sık sık karşılan yaş ayrımcılığı meselesi. Bu sorun çerçevesinde, izleyiciye iki perspektif sunuluyor. Bunlardan ilki, emekliliğe ayrılması gerektiği düşünülen yaşlı akademisyenlere yıldırma politikaları uygulayan akademinin acımasız tutumu. İkincisi ise yaşlarının büyük olması nedeniyle, genç akademisyenlerden kendilerini üstün gören yaşlı akademisyenlerin tepeden bakışı. 

Bölüm dekanı, Kim’den yaşlıları emekliye ayrılmaları için ikna etmesini istiyor. O ise bu sürecin daha profesyonel bir biçimde yürütülmesi gerektiğini düşünüyor. Bu düşüncesi nedeniyle, Kim duygularını işe karıştırmakla suçlanıyor. Yaşlı akademisyenler durumu öğrendiklerinde ise profesörü tecrübesiz, genç ve gaddar olmakla itham ediyorlar.

Tüm bu sorunların yanına; etkileyici ders işleme yöntemiyle öğrencilerin dikkatlerini çeken ve kariyerinin henüz başında olan genç akademisyen Yaz ile üniversitenin köklü hocalarından Profesör Elliot arasındaki çatışma ekleniyor. Siyahî olması nedeniyle kariyer yaşamında türlü zorluklarla baş etmek durumunda kalan Yaz, Elliot’un küçümser tavırlarına maruz kalıyor. Elliot ve Yaz arasındaki çatışmayı çözmek, elbette Profesör Kim’e kalıyor. 

Profesör sorunlar karşısında her zaman uzlaşmacı bir tavırdan yana. Bu nedenle, çatışma yaşayan ikilinin sınıflarını birleştiriyor. Ardından onlara ortak ders vermelerini öneriyor. Ancak bu yöntem ikilinin arasındaki çatışmayı Elliot cephesinde daha da körüklüyor.

The Chair: Hizmet İşleri ve Kadın

The Chair

Üniversitenin köklü ve kadın hocalarından bir diğeri ise Joan. O da akademinin ihtiyar heyeti arasında yer aldığı için, yönetim tarafından emekliye ayrılmaya zorlanıyor. Ancak yönetim diğer yaşlı akademisyenlerden farklı olarak bu kadına başka türden bir yıldırma tekniği uyguluyor. 

Şöyle ki: Joan Hambling isimli bu kadının odası bodrum katında bulunan ücra bir köşeye taşınıyor. Yönetim böylelikle onu emekliye ayrılmaya teşvik edebileceğini düşünüyor. Olanlara anlam veremeyen Joan çok sinirleniyor. Kim’den destek alarak, konuyu üniversitenin Etik ve Uyum Ofisi’ne taşıyor. Ofisteki görevli Joan’ı evrak işleriyle uğraştırıyor. Yaşlı kadın bu durumdan çok sıkılıyor. En sonunda ofisteki görevli ile konuşmaya karar veriyor.

İkili arasında “akademide hizmet işlerini üstlenenlerin daha çok kadın hocalar olduğu” yönünde bir diyalog geçiyor. Bu sahne ile akademisyen de olsa fark etmeksizin “hizmete dayalı işlerin kadınların üzerine yıkıldığı” gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Ayrıca, böyle bir yıldırma tekniğinin yaşlı hocalar arasından yalnızca kadın olana uygulanması oldukça dikkat çekici.   

Kapanış

The Chair‘da ilgi çeken bir diğer sahne ise Kim’in başkanlığının hocalar tarafından fes edildiği sahne. Yaşlılar üniversite yönetmenliğinin bir maddesine dayanarak yeni bir bölüm başkanı belirleme haklarını kullanıyorlar. Bütün hocalar masanın etrafında toplanıyor ve oylama yapılıyor. Profesör Kim olanlar karşısında kızgın ve şaşkın. Böyle olsa da seçimini Joan’dan yana kullanıyor. Böylelikle en azından hemcinsinin başkanlığa geçme ihtimaliyle bir nebze de olsa rahatlatıyor kendini. 

İşte, The Chair‘ın kapanışı; yeni görevinde ilk mesaisine başlayacak olan Joan’ın odasına yerleştiği sahneyle oluyor. Joan odaya giriyor, sandalyesine oturuyor, seyirci tam düştü düşecek diye beklerken bu kez öyle olmuyor. Peki, sandalye başta belirttiğimiz gibi akademiyi sembolize ediyor ise buradan ne sonuç çıkarabiliriz? 

Belki de akademi tarafından bölüm başkanlığına beyaz ırktan gelen ve en azından üniversitenin gelenekleriyle uyumlu yaşlı bir kadının oturması; genç, beyaz ırktan olmayan, evli olmadığı halde çocuk büyüten, aynı zamanda meslektaşıyla anlam verilemeyen bir ilişki içinde olan, üniversitenin katı kurallarına riayet etmeyen bir kadına kıyasla daha kabul edilebilir. Bu da izleyiciye akademinin mecbur kaldığı durumlarda, sınırlar dâhilinde cinsiyet ve ageism sorununu aşabildiğini gösteriyor. 

Nitekim haklı ve gerçekçi eleştirileriyle The Chair; ırkçılık ve göçmenlik gibi günümüzde devam eden sorunlara ışık tutuyor. Bunun yanı sıra, erkeklerin hüküm sürdüğü bir başka dünyayla, Akademik Patriyarka ile seyirciyi buluşturuyor.  

Meraklıları için dizinin fragmanını paylaşamadan yazımı sonlandırmak istemem:

Ahsen Kurtuluş Bilir

Felsefe ve Sosyoloji mezunuyum. Mezun olduktan sonra; Çocuklar için Felsefe (P4C), Akıl ve Zeka Oyunları Eğitmeni, İçerik Editörlüğü alanlarında sertifikalar aldım. Kendimi şöyle tanımlıyorum: Araştırıyor, Okuyor, İzliyor, Düşünüyor ve Yazıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir