The Witcher: Kitap, Oyun, Dizi, Anime, Ne Ararsan Var!
The Witcher sizlerle. 2022 yılının son ayında aramıza katılmakta olan The Witcher: Blood Origin dizisi ile The Witcher dünyasına tekrardan giriş yapıyoruz.
Bu sene fantastik eserlere tam anlamıyla doyduk diyebiliriz. Game of Thrones’un spinoff’u olan House of Drogons ile ejder ve entrika dolu, oyucuların değişimlerine ayak uyduramadığımız bir dünyadan; öncesinde çok büyük beklentisi olan ama bittikten sonra çabucak unutulmuş Lotr’un biricik dizisi Rings of Power’a geçiş yapmıştık.
Aralık ayının sonuyla birlikte ise hayatımıza The Witcher: Blood Origin katılıyor. Ben de bu vesileyle; kendi çapımda okuyup, oynayıp ve izleyip tükettiğim, ayrıca insanların yorumlarını sıklıkla takip ederek hayatımın bir parçası haline getirdiğim The Witcher külliyetını ele almaya çalışacağım.
Fantastik edebiyatı çok seven biri olarak The Witcher benim için Got veya Lotr evrenine nazaran daha alt sıralarda diyebilirim. Buna rağmen Witcher 3 oyunu tecrübe ettiğim, ayakları yere sağlam basan yegane Rpg diyebilirim.
Ayrıca Netfilx’te yayımlanan The Witcher: Nightmare of the Wolf animesi de oldukça başarılıydı. Kitabının bir kısmını okumuş ve sıkılıp bıraktığımı, ayrıca yine Netflix üzerinde yayımlanmış olan ana dizilerini öyle aman aman sevdiğimi söyleyemeyeceğim.
Her şeye rağmen iyi ki fantastik edebiyat var diyorum. Çünkü gerçek anlamda böyle işler ve özellikle bilim kurgular sayesinde de; insanlar bu zorlayıcı dünyanın içinden az da olsa uzaklaşıp renkli dünyalarda kafa dağıtabiliyorlar.
The Witcher ile ilgili söyleyeceğim her şeyi spoiler vermeden yapacağımı bilmenizi isterim. Başta witcher evreninden biraz bahsedip ardından kitap, oyun ve sinema boyutunda dört farklı başlıkla ele almaya çalışacağım. Yine de belirtmek isterim ki özellikle kitap ve oyunların tamamını tüketmedim. Bu eserlere bakış açım biraz da içeriklerini tükettiğim kişiler sayesinde gelişti.
The Witcher Evreni
Andrzej Sapkowski‘in yazdığı fantastik bir dünya. Ana hikâye bir canavar avcısı olan Geralt of Rivia üzerinden ilerliyor. Geralt diyardaki veya hikâyedeki tek Witcher değil. Aslında “Witcher” demek; mutasyon geçirip kılıç eğitiminde ustalaştıktan sonra yaratıklarla savaşan, genç yaşta yetiştirilen kişilere deniyor. Yani pek çok Witcher var.
Tabii, bu Witcherların her birinin kendine özgü motivasyonları var. Ayrıca muhakkak eğitim aldıkları yerin kolyesini taşıyıp 2 uzun kılıçla dolaşıyorlar. Gözleri ise kediye benziyor. Hikâye genel anlamıyla elflerin denizaşırı yerlerinden gelip geçtiği yılların sonrasını işliyor.
Elfler ve gnomelar savaştıktan sonra cüceler dağlara, elfler ise ova ve ormanlara dağılıyorlar. İnsanlar beş yüz yıl sonra geldikten sonra pek çok savaş kazanıp diğer ırkları bir nevi dışlıyorlar. Kürelerin birleşimi denilen bir olay sonucunda ise farklı farklı yaratıklar evrene yayılıyor.
Nilfgaard İmparatorluğu kuzey kıtasını kaybettikten sonra kuzey krallıkları ile anlaşma sağlar ve Witcher’ın ana hikâyesi Nilfgaard İmparatorluğu ve Kuzey Krallık arasındaki ilk efsanevi savaşının sonunda başlar. Genel hatlarıyla baktığımızda Andrzej Sapkowski’in Tolkien edebiyatından çok etkilendiğini görebiliyoruz.
Geralt’ın hikâyesi ve Witcher evreni o kadar beğenildi ki film, dizi, animasyon, oyun, ne varsa kitaptan uyarlandı. Bu dünya bu kadar kişiye ulaşmasına rağmen Andrzej Sapkowski Witcher’ın tüm haklarını oldukça ucuza satmış.
Böylece yazarın tüm bu eserlerden çok cüzi bir miktar kazandığını bilmek ister istemez can yakıyor. Belki de eserinin bu kadar popüler olacağını bilmiyordu. Ne ki, asıl popülerliğini kazanmasını sağlayan şey ise oyunlar oldu. The Witcher 3 oyunu; The Game Awards, Oyun Geliştiricilerinin Seçimi Ödülleri, SXSW Oyun Ödülleri gibi oldukça önemli yerlerden yılın oyunu ödülünü aldı.
Kitaplar Ne Vadediyor?
Netfilix’in işin içine girmesi ve tabii öncesinde oyunların yakaladığı başarı ile Witcher evrenine olan ilgi insanların bu eserin kitaplarına da yönelmesini sağladı. Ortalama 450 sayfadan tam sekiz kitabı var serinin. Peki bu kitaplar okumaya değer mi?
Kitabın ana ilerleyişinin Geralt üzerinden ve dolayısıyla bir karakter hikâyesi olduğunu söyleyelim. Diğer evrendeki başkarakterlerimize nazaran aldığı kararların daha anlamsız ve okuyucuyu sorgulatan türden olduğunu bir gerçek.
İlk iki kitabı göz atmış biri olarak araya serpiştirilmiş hikâyelerle ilerleyişin dengeli olduğunu söyleyebilirim. Yani okurken sizi yormuyor ama devam kitaplarını biraz inceleyip eleştirilere baktığımda buradaki temponun git gide bozulduğunu ve sürekli ana hikâyelerden kopuk bir şekilde ilerlediğini gördüm.
Kitabı fazla sevmememin nedenlerinden bir diğeri ise karakterlerin yapay olmaları. Sonuçta insan bir fantastik evrene girdiğinden ya hikâyenin çok iyi veya özgün olmasını ister ya da karakterlerin derinliği görmek.
Mesela Game of Thrones‘ta her karakter adeta bir şaheser gibi işlenmiş ve özenilmiştir (özellikle ana karakterler). Ya da Lotr size adeta içinden kopamadığınız, sayfaları sürekli çevirdiğiniz bir hikâye verir. Geralt’ın aldığı ilginç kararların yanı sıra kitabın bazı yerlerinde söyledikleri ile sık sık çeliştiğine de denk geldim. E tabii bu da tutarlılığı bozan yegâne etken.
Karakterler bu kadar derin değilken, yanlış ve anlamsız kararlar kitapta boy gösterirken; insan hikâyeye odaklanayım diyor. Ama orada da akıcılık alınan sert kararlarla sizi koparıyor.
Tüm bunlara rağmen seneler önce okuduğum ilk birkaç kitabın tüm kitaplarını alarak baştan tekrar okumam gerektiğini düşünüyorum. Çünkü fantastik dünyalara hayran biri olarak işin ne kadar tuhaflaştığını (iyi veya kötü anlamda) görmem lazım.
The Witcher 3: Wild Hunt Efsanesi
Witcher evrenini bu kadar popüler kılan kuşkusuz yegâne şey oyunları. Hepimiz kabul edelim kitaplar oyunlar kadar başarılı değil belli ki. Açıkça söylemem gerekirse CD Projekt Red (oyun yapımcısı) ana karakterimiz Geralt’ı tam anlamıyla çok daha katlanılası biri haline getirmeyi başarmış. Ama özellikle serinin üçüncü oyunu olan: The Witcher 3: Wild Hunt oyun dünyasında hemen hemen herkesin hem fikir olduğu yegane iş. Ki oyunun hangi ödülleri aldığından bahsetmiştim.
Oyuncular arasında oyuna bakılan belli başlı şeyler vardır. Kimisi oynanışa, kimisi grafiklere, kimisiyse narativ ve hikâyeye önem verir. Bu oyun ise bu üç özelliğin tamamında başarılı iş çıkararak herkese hitap edebiliyor.
Hikâyede ve oynanışta Geralt’ın dışında Yennefer ve Ciri gibi karakterlerin işin içerisinde olması anlatıyı kuvvetlendiriyor. Ama benim asıl sevdiğim şey oynanış… Birçok oyun oyuncuyu bir boncuktan başka bir boncuğa sürükleyerek belirli bir akışın içerisinde ana hikâyenin çerçevesinde tutmak ister.
Yani asıl olay ana görevlerde ilerleyip grafikler ve ara demolarla coşmak olur. Bu oyunda bu seçeneği seçebiliyor olmanızın yanı sıra size müthiş bir açık dünya sunuyor. Elbette Skyrim gibi inanılmaz bir açık dünyası yok, ya da The Legend of Zelda gibi. Yine de evrenin içinde yapabileceğiniz, Geralt’la at üstünden oradan oraya gezebileceğiniz çok macera var.
Grafikler de çıktığı döneme göre muazzam. Ne ki son zamanlarda oyuna gelen yeni grafik güncellemesi ile oyun resmen seviye atladı diyebiliriz. Eğer Pc veya Konsola sahipseniz ve durgun, güzel akan bir oyun arayışındaysanız; The Witcher 3: Wild Hunt oyununa bir şans verin derim. Şahane bir deneyim yaşayacağınıza eminim.
Netflix Dünyasında Witcher
Netflix’in ana diziye muazzam bir bütçe yatırdığı ortada. Henry Cavill‘in işin içinde olması zaten buna başlı başına bir kanıt. Ayrıca Cavill’in Geralt karakterine kitapları okuyup oyunları oynayarak yani; külliyatın tamamına hakim olarak hazırlanması takdire şayan. Ki kendisinin diziden ayrıldığını duymak baya canımı sıktı diyebilirim.
Neyse, konumuz diziler… İlk sezon genel anlamıyla içerisinde pek çok abes sahne barındırsa da kitaba yakışan bir işti. Oyunla kıyaslamak elbette haksızlık olur. İkisi farklı deneyimler sonuçta. Ciri ile Geralt’ın arasında kurulan bağı izlemek keyifliydi. İki karakterimizin kavuşuyor olması da oldukça duygu yüklüydü ilk sezonda.
İkinci sezona gelecek olursak ilkine nazaran daha fazla aradığımı bulmuştum. Ciri’yi Geralttan daha çok seven biri olarak; ona daha fazla vakit ayırılması ve anlatılan hikâye daha çok tatmin etti. Ayrıca her geçen sahnede grafik kalitesi, kostüm ve elbette müzikleri övmemek olmaz. Üçüncü sezon açısından da çok umutluyum ama ne yazık ki Henry Cavill yok…!
Anime Olarak The Witcher
The Witcher: Nightmare of the Wolf animesini şimdiye kadar izlediğim Witcher işleri arasında en üstte koyarım rahatlıkla. Çünkü cevaplanmamış pek çok sorunun asıl nedenlerini bize sunup yeni kapılar açıyor. Ayrıca animasyon tasarımı ile de kendine özgü bir anlatıya sahip. Bu evrene yakışan yegâne şey diyebilirim bu anime için.
The Witcher: Blood Origin
The Witcher: Blood Origin ise 25 Aralık 2022 itibariyle hayatımıza girdi. Dizi Geralt’ın ana hikâyesinden yaklaşık 1200 yıl öncesine dayanıyor. Yazının başında belirttiğim gibi tek bir Witcher yok. Bu hikâyeyle de ilk Witcher’ın yaratılışını izliyor olacağız.
Kafasında sürekli gelişen bir evren yaratmış olan Sapkowski; detay vermeyi sevmiyor yazdığı kitaplarda ve Witcherların yaratılışı da genellikle efsanelere dayanıyor. Bu baya ilgi çekici bir konu benim için. Çünkü ne oyunlarda ne de kitaplarda tam anlamıyla net bilgiler yok Witcherların yaratılışıyla ilgili.
Peki sizler The Witcher külliyatı hakkında ne düşünüyorsunuz? Oyunlarını eğlenerek oynadınız mı? Ya da dizinin sezonları nasıldı? Ve tabii yeni katılan witcher dizisi hakkındaki görüşleriniz neler? Yorumlarda buluşalım.
Kaynakça
https://www.asillertoplulugu.com/post/the-witcher-kitap-serisi
https://www.merlininkazani.com/the-witcher-3-wild-hunt-81836-inceleme
https://www.youtube.com/watch?v=yyl73gbDoZY&t=21s
https://geekyapar.com/haber/kemerleri-baglayin-ilk-witcherin-yaratilisina-gidiyoruz-the-witcherin-spin-offu-blood-origin-ismiyle-duyuruldu/