Sanatta Hak Meselesi
Sanatta Hak Meselesi başlıklı yazım sizlerle. Kullanılmasına izin verilmeyen haklar, sanatçı kimliklerinin silinmesi karşısında en büyük tehdit. Bu yüzden yeni yazımda anayasal düzlemde sanatçıların maruz kaldığı sorunları ve ihlalleri inceliyorum.
Sanatta Hak Meselesi – Yakın Bakış
“Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır.” (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 64. Madde)
Anayasada ne kadar güzel cümleler yer alıyor, farkındasınız değil mi? Kağıt üzerinde kelimeleri yan yana dizmenin, bulunduğumuz ülkede -kağıdın vasfı fark etmeksizin- bir anlamı yok. Yani bizim tarafımızla ilgili olanların yok. Karar alıcıları tatmin eden cümlelerden de zaten bahsetmeye gerek yok.
Sürekli mücadeleyle geçen günlerin ardı arkası kesilmezken kendimi -devletle- toksik bir ilişkinin içindeymiş gibi hissediyorum. Yakın arkadaşlarınızın “Ayrıl artık, bu ilişki sana yaramıyor.” dedikleri türden rezil bir ilişki söz konusu. Görüyorum da işte, ayrılamıyorum… Sizin ayrılamadığınız gibi. Ayrılmanız gereken tüm imkanlar elinizden alındığı için ayrılamamaktan bahsediyorum. Romantizmden değil.
Sanatta hak meselesi her zaman sorunlar yaratan bir mesele oldu. Meselenin kaynağı, hakkın kendisi değil anayasal düzlemde uygulamanın pasif kalması. Dolayısıyla sanatçının çıkıp değil detaylardan bahsetmesi, telif demesine dahi çoğu zaman izin verilmiyor.
Tahmin edebileceğiniz gibi konu sadece para/sermaye de değil. Konu sanatçının kendi emeğini kendi adına üstlenebilmesi, üretebilmesi, yakasından düşülmesi. Sanatın ve Sanatçının Korunması Maddesi, anayasada şaka gibi kalan maddelerden sadece biri.
Sanatçının ilk satışta aldığı payın büyük bir sınırlamaya tabi tutulması, tekrar satışlarda hakkı olan payı alamaması gibi durumlar söz konusu. Tekrar satışlardan elde edilen gelirde sanatçıların alması gereken “hak” payları var. Bu paylar bilinmesine rağmen çoğu galeri/müze/aracı konu açıldığında ölüm sessizliğine gömülüyor. Sanatçının hakkını araması için biçilen süre ve yöntemlerinse sınırsız bir belirsizlik içermesi mahkemelere boş dilekçeler verilmesine neden oluyor.
Şimdi durum böyleyken, gelip de “resmimde maviyi kullandım. Çünkü bu renk bana sonsuz huzuru anımsatıyor” diye açıklama yapanları da izninizle şuradan iteliyorum. Konu renge hangi anlamın, biçime hangi özelliğin yüklendiği olmadı hiçbir zaman. Konu hep, haktı. Çoğu sanatçı da isim yapmak uğruna -özellikle- genç sanatçılara büyük bir dehliz bıraktı. Çık şimdi çıkabilirsen.
Hak Örtüsü, Derinden Geliyor!
“Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır.” (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 64. Madde)
Anayasada ne kadar yalnız cümleler yer alıyor, farkındasınız değil mi? Tıpkı Madde 58 ile gençlerin sadece spor ve alkolden ibaretmiş gibi gösterilerek yalnızlaştırılmaları gibi. Aynı zamanda, tıpkı genç bireylerin (birey olan gençlerin, genç olan bireylerin, bireyler, genç = birey) yok sayılması, yurttaş olarak kabul edilmemesi gibi. Tıpkı, gençlerin kültürel ve sanatsal aktivitelerinin sürekli olarak yasaklara maruz kalması ve ona rağmen anayasada hala Madde 64’ün yer alması gibi. Vitrin.
Anayasayı (sunulan haklarımızı) indirip içerisinde “sanat” kelimesini aratırsanız 12 sonuç ile karşılaşacaksınız. Bu 12, sonucun 7’si Madde 64’e yedirilmiş. 3 Tanesi esnaf ve sanatkarlar maddesinde, kalan 2 tanesi ise birazdan değineceğim Bilim ve Sanat Hürriyeti maddesinde yer alıyor.
Anayasada “genç” kelimesini arattığınızda nicelik olarak daha vahim bir durum ile karşılaşıyoruz. Sadece 5 sonuç çıkıyor. Bu 5 sonucun 4’ü, Madde 58’in içinde bulunuyor. Gençlerin korunması, “onlar için” tedbir alınması gereken insanlarmış gibi verilen cümleler… Son genç kelimesi ise Geçici Madde 2’de yer alıyor. Ayrıca cümlede Diyanet İşleri de yer alıyor. Hadi bakalım, aman aman.
Fakat biliyoruz ki anayasada bu kelimeler isterler ise 5 katı kadar yer alsın. Mevcut düzende parantez olmaktan, yok sayılmaktan öteye gidilmeyecektir. Yani değişmesi gereken şey nicelik değil niteliktir. Hal böyleyken genç sanatçıların haklarından bahsetmek, görünürlükleri için çalışmak, yaratmaları için alan açmak daha zor oluyor. Sansürlenen resimler, iptal edilen sergiler, kataloglardan çıkarılan sanatçılar… Bunların hepsi pembe bulutların ardında kalan capcanlı örnekler.
İsim yapmış ve çok kazandırmış olan sanatçılar dünyanın her yerinde avukat ordularıyla korunuyor. Hak işlesin işlemesin, sanatçının korunması noktasında mesele yine sermayeye geliyor. Ciddiye alınmayan ve sürekli yıldırma politikaları ve ihlaller ile karşılaşanlar da genç sanatçılar oluyor. Bu bizi harekete geçmeye değil, harekette kalmaya itmeli.
Sanatçının Maddi Hakkını Alması
“Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır.” (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 64. Madde)
Anayasadaki maddelerin bir karşılığı yok, farkındasınız değil mi? Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile çerçevelendirilen tüm haklar, aracıların sanatçılara yönelik hazırladıkları diğer sözleşmeler ile yok sayılıyor. Bir sanat galerisi tarafından, sanatçı için hazırlanan pay & hak sözleşmesini gördünüz mü hiç? Ya da genç sanatçılara destek adı altında duyurulan karma sergi desteğinde, genç sanatçılardan fahiş fiyatlar istendiğini duydunuz mu? Aklınız karışmasın doğru anladınız.
Sergi desteğiyle bahsedilen faaliyet, genç sanatçıya tek bir eserini yerleştireceği duvar ya da kaide verilmesi. Bunun için de gencin görünürlüğüne destek diyerek yüksek fiyatlar ile kiralama yapılıyor. Bu kiralama sadece görünürlük sağlamak için. Eğer ki bu karma sergi kapsamında, genç sanatçının eseri satın alınır ise haklar sanatçıya değil. Galeriye/aracıya ait. Süslü kelimeler ile havalı şekillerde anlattıkları genç sanatçı karma destek çalışmalarının arkası bu şekilde.
Yardım/destek adı altında eserin temsil, mali, işleme, çoğaltma ve yayma haklarında da böylelikle sanatçıdan tereyağından kıl çeker gibi alınıyor. Doğrudan sanatçının belirlediği fiyatın ödemesini yapıp eseri satın alan aracı/galerilerden, pay odaklı olanlara kadar çoğunda durum böyle. Bu durum sadece Türkiye için değil birçok farklı ülke için de söz konusu. Örnekleri çok sık görülen galeri/oda kiralama ve eser satışı gibi unsurları iyileştirmek adına hak odaklı çalışmalar yapılsa da bunların sayısı oldukça yetersiz.
Bu sebep ile de sanatçı haklarının iyileştirilmesi, iyileştirilemiyorsa en gerçek haliyle kullanılmaya başlanması çok önemli. Ancak bu da söz konusu olmadığında geriye aktivizme sarılmak ve hareketi bırakmamaktan başka seçenek kalmıyor. Güç kazanırken her seferinde ateşi yeniden bulmadan, mevcut aktivist sanatçılarla iletişime geçilmesi ve destek mekanizması yaratılması da yine değerli unsurlardan biri.
Sanatta Hak Meselesi-Kültür Kısıtlamaları
“Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır.” (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 64. Madde)
Bu maddeyi her geçen gün, her an hatırlatmaktan vazgeçmememiz gerekiyor. Sanatçıların ve sanatın korunması gereken noktada karşılaşılan kısıtlamalar, özgürlüğün ömrünü kısaltıyor. Türkiye’de özgürlüğün dahi yaşlanması, dikkatli bakarsan çok şey görmemizi sağlar. Sanat ve kültür alanında yapılan kısıtlama ve müdahaleler, üretimin sadece sayısını değil kalitesini de düşürüyor.
Yanlı/yancı olarak nitelendirilen ya da sadece seçilmiş bir kitlenin kültür-sanat fonlarından yararlanması bu konuda önemli bir örnek. Sadece fon noktasında değil. Aynı zamanda alan açılması ve faaliyete geçilmesi gibi aşamalarda da yine aynı tarafcılıkla karşılaşılıyor. Bu durumlar ise üretimin tek bir düşünce/fikir odağında gerçekleşmesine neden oluyor.
Dolayısıyla özerk ve özgün kalması gereken asıl alan tekdüzeleşirken, yaratıcılık ve özgürlük gibi kavramlar da yaşlanmaya başlıyor. Müzik yasağının temel ve kabul edilebilir bir dayanağının olmaması da bu konunun en net ve güncel örneklerinden biri. Sanatçı hali hazırda temel ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayamayacak bir duruma indirilirken, kalan her şey basitleştiriliyor.
Sanatçıların sadece temsil, üretme ve diğer haklarla kısıtlanmaması gerekiyor. Sosyal güvenlik haklarının da sürece dahil edilmesi önemli. Ancak hiçbiri gerçekleşmiyor. Hak ettikleri payı dahi alamıyorlarken sosyal güvenlik hakkına gelmemize daha çok yol var.
Aktivist Sanatçıların Desteklenmesi
“Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır.” (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 64. Madde)
Madde 64’ü akılda tutmak sadece bugün değil yarın için de önemli. Aktivizmi; başkaldırı, ses çıkarma ve sorgulama gibi kelimelerle özetleyebilirim. Hak odağında hazırlanan sergiler, sözleşme düzenlemeleri ve tartışma alanlarının açılmasıyla devam etmeli. Öncelikle sorunun ne olduğunu aktarmak -ki bu noktada bilinçlendirme oluyor- ardından hareketi desteklemek de mümkün. Günümüzde birçok sektörel sorun için tartışma alanları açılmaya çalışılıyor. Günün sonunda bu tartışmaya katılan kişiler sadece, o ana dek bilinen tüm gerçekleri tekrarlamanın ötesine geçemiyor.
Sorunun çözümüne odaklanıldığında, alandaki kişi sayısının azalması ve süreçte en çok söz alanların, çözümde pasifleşmesi de bu yüzden. İşin içine girmek, köşede sorunun altını çizmekten ibaret olmamalı. Aktivist sanatçıların önemi özellikle bu perspektif ile birleştiğinde daha da anlam kazanıyor. Sadece köşeden bakmak değil, içine girmek, dahil olmak, üretmek ve desteklemek de aktivizmin parçası.
Dünyaca ün kazanmış aktivist sanatçıların yanı sıra yerelde çalışmalar yapan genç isimler de göz ardı edilmemeli. Sanatın her alanında olduğu gibi aktivizm ekseninde de sadece popülerliğe odaklanmamak gerek.
“Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.” (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 27. Madde)
Sevgilerimle.