Edebiyat

Vesikalı Yarim: Sait Faik’ten Lütfi Akad’a

1968 yapımı bir senaryosu Safa Önal’a ait Lütfi Akad filmi ve Sait Faik uyarlaması olan Vesikalı Yarim incelememiz sizlerle! Sait Faik’in metnini devam ettiren film, Menekşeli Vadi ile birlikte yarattığı arzuların imkânsızlığı meselesini, toplumsal normların arasında kalmış bireyin seçimlerini, kalabalık görünenin tekliği anlatıyor.

Sait Faik’in Menekşeli Vadi’si

Vesikalı Yarim, manav dükkânında babasıyla çalışan Halil’in, arkadaşlarıyla Şen Saz’a gitmesi ve orada çalışan Sabiha ile tanışmasını konu edinir. Her iki karakterin de karşılaşmadan sonra yaşadıklarından dolayı benlikleri ve hayatlarının büyük ölçüde farklılaşması etrafında olaylar şekillenir. Konu uzaktan bakıldığında aslında okuyucular için yabancı değildir çünkü film, Sait Faik Abasıyanık’ın 1948 yılında yayınlanan Lüzumsuz Adam‘ında yer alan Menekşeli Vadi hikâyesinden uyarlamadır.

Sait Faik’in hikâyesinde karakterlerin isimleri Bayram ve Seher’dir. Oldukça kısa olan öyküde menekşeli vadi, sıcaklığı ve doğalı öne plana koyarak aslında aile kavramına vurgu yapar. Ancak film bambaşka bir çizgide ilerler ve aile ile vesikalı yari onarılamaz bir biçimde ayırır.

Menekşeli Vadi, yuvasını bir kaçamak uğruna kaybetmiş bir adamın hikâyesidir. Bu kaybın telafisiyle de sona erer. Kaybedilen şey, öykünün sonunda vurgu yapılarak değerli kılınan menekşe kokulu evdir, ailedir. Tüm kayıpların telafi edildiği, tamlık hissini yaratan ailenin daim kalıcılığı ve “gerçekliği” asıl temadır. Fakat Vesikalı Yarim burada ayrılır: Filmi harekete geçiren şey arzudur, tema ise arzunun imkânsızlığıdır. (Çok Tuhaf Çok Tanıdık Vesikalı Yarim Üzerine, 2018, s.27)

Arkadaşımın adı Bayram’dı. (…) Külhanbeyi gibi giyinir, yine haftalık kazancını bir günde harcardı. En kötü meyhanelerde en hoş kızları tanırdı. Onun tanıdığı kızlar içinde bir Seher vardı. Sahiden seher gibi bir kızdı. (Abasıyanık, 2016, s.38)

Bazı edebiyat araştırmacıları Sait Faik’in öykücülüğünü dönemlere ayırmaktadır. Lüzumsuz Adam kitabında yer alan öykülerini de yazarın insanlardan soyutlanmış olduğu dönemde yaşadığı iç sıkıntılarının bir mirası olduğu söyleyebiliriz bu yüzden. Kitabın geneline baktığımızda da mekânlar ve karakterler bütünleşerek aynı sancıyı taşırlar. Yaşadıkları ya da hayatlarında zaten var olan acılarla birlikte gelişir, değişir ve dönüşürler. Bazıları bu durumda oldukları yeri terk edebilirler ama bazıları da o terk edişten sonra geri dönerler. Tıpkı Menekşeli Vadi‘nin Bayram’ı gibi.

Bayram karakter gelişimiyle birlikte, yarım bıraktığı bir hikâyenin tekrardan başkahramanı olmak için geri döner.

Yedi sene evvel bir sabah evden çıktım, dedi. (…) Hiç içki içmemiştim; içtim. Üç sene evvel evlenmiştim ama boyalı, kokulu kadın hiç koklamamıştım; kokladım. Ondan sonra eve gitmedim. (Abasıyanık, 2016, s.39)

Sevginin Yetmediği Geç Kalınmışlık

Vesikalı Yarim filminden bir kare.
Vesikalı Yarim’den bir kare.


Senaryosunu Safa Önal’ın yazdığı filmin başrolleri Türkan Şoray ve İzzet Günay’dır. Siyah-beyaz film, aynı zamanda Yeşilçam‘ın ve Türk sinemasının klasiği sayılmaktadır. Öykü temelde aynıdır ama yine de birçok kısımdan ayrılır. Bu yüzden yukarıda hikâye için söylediklerimizle film tamamen zıttır diyemeyiz.

Vesikalı Yarim’de Halil’in hayalindeki Sabiha, “mükemmel kadın”dır, hem kokusu her zaman güzel, boyalı, alımlı hem de fedakâr, aşkına kendini adayan iyi bir kadındır. Sabiha’nın evinde kaldığı ilk gece, onu makyajsız gördüğü an, aslında kırılmalardan da ilkidir. Çünkü Sabiha’nın kokulu, makyajlı hâline duyduğu hayranlığı ve büyülenmişliği, bu zamana kadar alışmadığı, tanıklık etmediği bir gerçeklik olarak yaşar.

Diğer yandan Sabiha da alışmadığı bir gerçekliği merkezine oturtmaya çalışır. Sigara içişi bile değişir, eviyle ilgilenir ve diğer herkes gibi ütü-bulaşık-yemek yapar. Bu yabancılık yakından bakıldığı zaman onları ayıran temel şeylerden biri olur aslında. Ne Halil’in evli ve iki çocuk babası oluşu, ne Sabiha’nın vesikalı oluşu onları ayırır. Aslında Sabiha’nın çıkmazların kadını olması, bir şekilde mümkün olmayan olmasından dolayı olur.

Çok kıymetli bir şey bulursun, sonra bulduğuna pişman olursun çünkü nereye koyacağını bilemezsin.


Onlara bu “biz” cümlesini kurdurtan denge, Sabiha’nın Halil’in manavını görmeye gitmesi ile bozulur. Oradaki ailenin bir yenisinin bir daha kurulamayacağını er geç fark eder. Artık cümlelerde “ben”cilik yerini alır, uzaklaşır, kavga ederler ve ayrılırlar.

Halil’in hayatını bir çember olarak nitelendirir ve çemberin parçalarını da yaşamındaki getirilerin oluşturduğunu kabul edersek, Sabiha’nın getirdiği duygular bir fazlalık olarak çemberden atılır. Bu ayrılmadan dolayı çember hiçbir zaman eskisi gibi kapanmayacaktır, kapandığı zannedilerek yaşanılacaktır. Zıtlıkların getirdiği ayrışma, her ikisinin hayatında da burukluk olarak devam edecek, yerini hep bir “keşke”ye bırakacaktır:


Sevgi de yetmiyormuş, çok eskiden rastlaşacaktık.


Bu “keşke”lik çok eskiden olsaydı olabilirliği verir. Bu, sevginin bir şekilde olasılığını saklayan buruk bir kabullenmedir. Bu yönden Vesikalı Yarim aslında sadece bir aşkı anlatmaz. Toplumsal normlarla da uyuşmayanı ve onun getirdiği sonu bize gösterir.

Son Olarak Vesikalı Yarim

Bir yanımız kendini keşfeden, onun peşinden gitmeye çabalayan Halil’de ve diğer yanımız da o güvenli alan olan aile evindeki sorumluluklarını yerine getirmek zorunda olan Halil’de kalır.

İkilinin yaşadığı bu “ayrı dünyaların insanı” olma konusu, beraber geçirdikleri süre boyunca yakalarını bırakmaz. Ne kadar direnseler de teslimiyeti erteleyemezler. Raymond Bellour bir filmin sonunun, mozağin parçalarının bir araya geldiği, böylece arzunun düzene boyun eğdiği bir durumu temsil ettiğini öne sürmektedir. (Çok Tuhaf Çok Tanıdık Vesikalı Yarim Üzerine, 2018, s.25.)

Safa Önal Sabiha için “Sabiha bir çıkmazın kadınıydı. Buluşmaları son derece inandırıcı bir biçimde mümkün değildi. Yani senaryocu istediği için değildi. Onlar yaşayan iki hayattılar. Sizin benim kadar canlıydılar.” der.

Halil, bu evi şimdi seviyorum. Ondan evvel barınaktı sadece, şimdi ev oldu. Gördüğün gibi, hep böyle olmak istemiştim. Kısmet seninleymiş, bugüneymiş.

Menekşeli Vadi‘de de Vesikalı Yarim‘de de son aynıdır: Halil evine dönmüştür. Sait Faik bu dönüş için şunu söyler:

Yalnız ihtiyar kadın buruşuk yanağına düşmeye hazırlanan damlayı yeniyle sildi. Başka hiç kimse bu dönüşten heyecanlanmadı gibi geldi bana. (Abasıyanık, 2016, s.42)

Safa Önal ise bu dönüşü Halil’in oğlundan verir:

Başımı okşadı benim, kalacak mı?

Sait Faik’ten uyarlama olan Vesikalı Yarim, farklı olanın arzulanması sonucu yaşanan değişim hikâyesidir. Safa Önal’ın ve Lütfi Akad’ın eklemeleriyle metin genişleyerek aynı anlatım etrafında farklı bir vurgu taşır. Safa Önal “O dönemde biraz da sanata ağırlık verici, biraz kalıcı olacak filmler yapmak istemekteyim. Ama sinemanın tecimsel ayağı beni yakalamış, bir türlü o fırsatı vermiyor.” der. Yine de buna karşılık film, melodram kurallarına bağlı kalmış olsa da, kendine ait bir öznellik yaratabilmiştir. Yer aldığı sinema geleneğinin hem bildik motiflerini taşıyor hem de farklı anlatı çözümlemelerine yer veren modern yapıyı barındırıyor.

Metinlerarasılık

Temelde metinlerarasılık, bir yazarın başka bir metni ödünç alması ve kendi metninin içinde dönüştürmesidir. Sonsuz döngüde her metin birbirini etkileyerek ve birbirine eklemlenerek ilerler. İmkânsız aşk temasıyla ölümsüzleşen Vesikalı Yarim’de metinleraraslığı yakalarız. İlk olarak, Orhan Veli’nin Tahattur adlı şiirini görürüz:

Alnımdaki bıçak yarası

Senin yüzünden

Tabakam senin yadigârın

‘İki elin kanda da olsa gel’ diyor

Telgrafın

Nasıl unuturum seni ben

Vesikalı yarim?

Daha sonra 1990’da yayımlanan Orhan Pamuk’un Kara Kitap‘ında izini sürer. Romanda eşini bulmaya çalışan Galip, Vesikalı Yarim filminin içine oyuncuların kıyafetlerini giyen, pozlarını veya duruşlarını taklit eden benzerlerinin çalıştığı bir genelevde Türkan Şoray’ın taklidiyle tanışarak girer. Kadının “Çok eskiden rastlaşacaktık.” sözü, imkânsız aşkı/arzuyu ve bunun büyüsünü Galip’e anımsatır.


Diyebiliriz ki, bir keşke zemini üzerine kurgulanmış filmdeki geç kalmışlık teması, başka türden metinlerde, başka türden aşklardaki geç kalmışlıklarla yer değiştirir. İzleyiciden okuyucuya devşirir ya da tam tersi olarak okuyucudan izleyiciye.

Sait Faik’in önemli metni ve Lütfü Akad’ın kült filmi her iki alanda da alıcısına okunabilirliği yansıtıyor.

Kaynakça

Abasıyanık, Sait Faik. (2016), Lüzumsuz Adam, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

Vesikalı Yarim filmi, yönetmen Ö. Lütfi Akad, senaryo Safa Önal.


Nilgün Abisel, Umut Tümay Arslan, Pembe Behçetoğulları, Ali Karadoğan, Semire Ruken Öztürk, Nejat Ulusay. (2018), Çok Tuhaf Çok Tanıdık Vesikalı Yarim Üzerine, Metis Yayınları, İstanbul.

Önal, Safa. (2003), Vesikalı Yarim, İstanbul: Delta Film, Senaryo Kitapları 2, Yılbaşı Dizisi.

Bahar Bulut

15 Mayıs 2000 tarihinde İstanbul’da doğdum, 2018’de, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde çok istediğim Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandım ve tutkum olan edebiyatın daha içinden bir rol almaya başladım. Yine aynı yıl, okulumun tek edebiyat kulübü olan 1002 Şiir ve Masal Kulübü’nde yönetim kurulu üyesi oldum ve ekip arkadaşlarımla birlikte teknik bir üniversitede sanatı ve edebiyatı aşılama çalışmalarında yer aldım. Nitekim kulüpte, yazarları ve şairleri bir araya getirip söyleşi yaptığımız “Hikâye Günü” etkinliğinin 2019-2020 ve 2021-2022 dönemlerinde koordinatörlüğünü üstlendim. Okulun ve kulübün biricik edebî yayını olan “TaşBina Fanzin” isimli fanzinde ilk olarak metin yazarlığı ve editörlük, daha sonrasında ise genel yayın yönetmenliği yaptım. Yazılarımla GEBE, KafkaOkur gibi dergilerde yer aldım. Duygularımı bildim bileli yazıyor ama en çok da okuyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir